الفرقان
Furkan
Al-Furqān
Çevirmen: Diyanet İşleri
Dil: Türkçe
Kaynak: tanzil.net/trans
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
تَبَارَكَ ٱلَّذِى نَزَّلَ ٱلْفُرْقَانَ عَلَىٰ عَبْدِهِۦ لِيَكُونَ لِلْعَـٰلَمِينَ نَذِيرًا
Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan, herşeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen ve dünyaları uyarmak üzere kuluna hakkı batıldan ayırdeden Kuran'ı indiren Allah yücelerin yücesidir.
Çeviri Yazı
tebârake-lleẕî nezzele-lfürḳâne `alâ `abdihî liyekûne lil`âlemîne neẕîrâ.
ٱلَّذِى لَهُۥ مُلْكُ ٱلسَّمَـٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَلَمْ يَتَّخِذْ وَلَدًا وَلَمْ يَكُن لَّهُۥ شَرِيكٌ فِى ٱلْمُلْكِ وَخَلَقَ كُلَّ شَىْءٍ فَقَدَّرَهُۥ تَقْدِيرًا
Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan, herşeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen ve dünyaları uyarmak üzere kuluna hakkı batıldan ayırdeden Kuran'ı indiren Allah yücelerin yücesidir.
Çeviri Yazı
elleẕî lehû mülkü-ssemâvâti vel'arḍi velem yetteḫiẕ veledev velem yekül lehû şerîkün fi-lmülki veḫaleḳa külle şey'in feḳadderahû taḳdîrâ.
وَٱتَّخَذُوا۟ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةً لَّا يَخْلُقُونَ شَيْـًٔا وَهُمْ يُخْلَقُونَ وَلَا يَمْلِكُونَ لِأَنفُسِهِمْ ضَرًّا وَلَا نَفْعًا وَلَا يَمْلِكُونَ مَوْتًا وَلَا حَيَوٰةً وَلَا نُشُورًا
Kafirler, O'nu bırakıp, birşey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
Çeviri Yazı
vetteḫaẕû min dûnihî âlihetel lâ yaḫlüḳûne şey'ev vehüm yuḫleḳûne velâ yemlikûne lienfüsihim ḍarrav velâ nef`av velâ yemlikûne mevtev velâ ḥayâtev velâ nüşûrâ.
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓا۟ إِنْ هَـٰذَآ إِلَّآ إِفْكٌ ٱفْتَرَىٰهُ وَأَعَانَهُۥ عَلَيْهِ قَوْمٌ ءَاخَرُونَ ۖ فَقَدْ جَآءُو ظُلْمًا وَزُورًا
İnkar edenler: "Bu Kuran uydurmadır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular.
Çeviri Yazı
veḳâle-lleẕîne keferû in hâẕâ illâ ifkün-fterâhü vee`ânehû `aleyhi ḳavmün âḫarûn. feḳad câû żulmev vezûrâ.
وَقَالُوٓا۟ أَسَـٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ ٱكْتَتَبَهَا فَهِىَ تُمْلَىٰ عَلَيْهِ بُكْرَةً وَأَصِيلًا
"Kuran öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır" dediler.
Çeviri Yazı
veḳâlû esâṭîru-l'evvelîne-ktetebehâ fehiye tümlâ `aleyhi bükratev veeṣîlâ.
قُلْ أَنزَلَهُ ٱلَّذِى يَعْلَمُ ٱلسِّرَّ فِى ٱلسَّمَـٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ ۚ إِنَّهُۥ كَانَ غَفُورًا رَّحِيمًا
De ki: "Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir."
Çeviri Yazı
ḳul enzelehü-lleẕî ya`lemü-ssirra fi-ssemâvâti vel'arḍ. innehû kâne gafûrar raḥîmâ.
وَقَالُوا۟ مَالِ هَـٰذَا ٱلرَّسُولِ يَأْكُلُ ٱلطَّعَامَ وَيَمْشِى فِى ٱلْأَسْوَاقِ ۙ لَوْلَآ أُنزِلَ إِلَيْهِ مَلَكٌ فَيَكُونَ مَعَهُۥ نَذِيرًا
Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!" Bu zalimler, inananlara: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler.
Çeviri Yazı
veḳâlû mâ lihâẕe-rrasûli ye'külu-ṭṭa`âme veyemşî fi-l'esvâḳ. levlâ ünzile ileyhi melekün feyekûne me`ahû neẕîrâ.
أَوْ يُلْقَىٰٓ إِلَيْهِ كَنزٌ أَوْ تَكُونُ لَهُۥ جَنَّةٌ يَأْكُلُ مِنْهَا ۚ وَقَالَ ٱلظَّـٰلِمُونَ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا رَجُلًا مَّسْحُورًا
Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!" Bu zalimler, inananlara: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler.
Çeviri Yazı
ev yülḳâ ileyhi kenzün ev tekûnü lehû cennetüy ye'külü minhâ. veḳâle-żżâlimûne in tettebi`ûne illâ racülem mesḥûrâ.
ٱنظُرْ كَيْفَ ضَرَبُوا۟ لَكَ ٱلْأَمْثَـٰلَ فَضَلُّوا۟ فَلَا يَسْتَطِيعُونَ سَبِيلًا
Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.
Çeviri Yazı
ünżur keyfe ḍarabû leke-l'emŝâle feḍallû felâ yesteṭî`ûne sebîlâ.
تَبَارَكَ ٱلَّذِىٓ إِن شَآءَ جَعَلَ لَكَ خَيْرًا مِّن ذَٰلِكَ جَنَّـٰتٍ تَجْرِى مِن تَحْتِهَا ٱلْأَنْهَـٰرُ وَيَجْعَل لَّكَ قُصُورًۢا
Dilerse sana, bunlardan daha iyi olan, içlerinden ırmaklar akan cennetler verebilen ve köşkler kurabilen Allah yücelerin yücesidir.
Çeviri Yazı
tebârake-lleẕî in şâe ce`ale leke ḫayram min ẕâlike cennâtin tecrî min taḥtihe-l'enhâru veyec`al leke ḳuṣûrâ.
بَلْ كَذَّبُوا۟ بِٱلسَّاعَةِ ۖ وَأَعْتَدْنَا لِمَن كَذَّبَ بِٱلسَّاعَةِ سَعِيرًا
Zaten onlar, kıyamet saatini de yalanladılar. O saatin geleceğini yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırlamışızdır.
Çeviri Yazı
bel keẕẕebû bissâ`ati vea`tednâ limen keẕẕebe bissâ`ati se`îrâ.
إِذَا رَأَتْهُم مِّن مَّكَانٍۭ بَعِيدٍ سَمِعُوا۟ لَهَا تَغَيُّظًا وَزَفِيرًا
Bu ateş, onlara uzak bir yerden gözükünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler.
Çeviri Yazı
iẕâ raethüm mim mekânim be`îdin semi`û lehâ tegayyüżav vezefîrâ.
وَإِذَآ أُلْقُوا۟ مِنْهَا مَكَانًا ضَيِّقًا مُّقَرَّنِينَ دَعَوْا۟ هُنَالِكَ ثُبُورًا
Elleri boyunlarına bağlanarak, dar bir yerden atıldıkları zaman, orada, yok olup gitmeyi isterler.
Çeviri Yazı
veiẕâ ülḳû minhâ mekânen ḍayyiḳam müḳarranîne de`av hünâlike ŝübûrâ.
لَّا تَدْعُوا۟ ٱلْيَوْمَ ثُبُورًا وَٰحِدًا وَٱدْعُوا۟ ثُبُورًا كَثِيرًا
"Bir kere yok olmayı değil, birçok defa yok olmayı isteyin" denir.
Çeviri Yazı
lâ ted`ü-lyevme ŝübûrav vâḥidev ved`û ŝübûran keŝîrâ.
قُلْ أَذَٰلِكَ خَيْرٌ أَمْ جَنَّةُ ٱلْخُلْدِ ٱلَّتِى وُعِدَ ٱلْمُتَّقُونَ ۚ كَانَتْ لَهُمْ جَزَآءً وَمَصِيرًا
De ki: "Bu mu iyidir, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara mükafat ve gidilecek yer olarak söz verilen ebedi cennet mi daha iyidir?"
Çeviri Yazı
ḳul eẕâlike ḫayrun em cennetü-lḫuldi-lletî vu`ide-lmütteḳûn. kânet lehüm cezâev vemeṣîrâ.
لَّهُمْ فِيهَا مَا يَشَآءُونَ خَـٰلِدِينَ ۚ كَانَ عَلَىٰ رَبِّكَ وَعْدًا مَّسْـُٔولًا
Temelli kalacakları cennette diledikleri şeyleri bulurlar. Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir.
Çeviri Yazı
lehüm fîhâ mâ yeşâûne ḫâlidîn. kâne `alâ rabbike va`dem mes'ûlâ.
وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ وَمَا يَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ فَيَقُولُ ءَأَنتُمْ أَضْلَلْتُمْ عِبَادِى هَـٰٓؤُلَآءِ أَمْ هُمْ ضَلُّوا۟ ٱلسَّبِيلَ
O gün Rabbin onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendi kendilerine mi yoldan saptılar?" der.
Çeviri Yazı
veyevme yaḥşüruhüm vemâ ya`büdûne min dûni-llâhi feyeḳûlü eentüm aḍleltüm `ibâdî hâülâi em hüm ḍallü-ssebîl.
قَالُوا۟ سُبْحَـٰنَكَ مَا كَانَ يَنۢبَغِى لَنَآ أَن نَّتَّخِذَ مِن دُونِكَ مِنْ أَوْلِيَآءَ وَلَـٰكِن مَّتَّعْتَهُمْ وَءَابَآءَهُمْ حَتَّىٰ نَسُوا۟ ٱلذِّكْرَ وَكَانُوا۟ قَوْمًۢا بُورًا
Onlar: "Haşa; Seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat Sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonunda Seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular" derler.
Çeviri Yazı
ḳâlû sübḥâneke mâ kâne yembegî lenâ en netteḫiẕe min dûnike min evliyâe velâkim metta`tehüm veâbâehüm ḥattâ nesü-ẕẕikr. vekânû ḳavmem bûrâ.
فَقَدْ كَذَّبُوكُم بِمَا تَقُولُونَ فَمَا تَسْتَطِيعُونَ صَرْفًا وَلَا نَصْرًا ۚ وَمَن يَظْلِم مِّنكُمْ نُذِقْهُ عَذَابًا كَبِيرًا
"Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar, artık kendinizden azabı çeviremez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azap tattıracağız" denir.
Çeviri Yazı
feḳad keẕẕebûküm bimâ teḳûlûne femâ testeṭî`ûne ṣarfev velâ naṣrâ. vemey yażlim minküm nüẕiḳhü `aẕâben kebîrâ.
وَمَآ أَرْسَلْنَا قَبْلَكَ مِنَ ٱلْمُرْسَلِينَ إِلَّآ إِنَّهُمْ لَيَأْكُلُونَ ٱلطَّعَامَ وَيَمْشُونَ فِى ٱلْأَسْوَاقِ ۗ وَجَعَلْنَا بَعْضَكُمْ لِبَعْضٍ فِتْنَةً أَتَصْبِرُونَ ۗ وَكَانَ رَبُّكَ بَصِيرًا
Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de, şüphesiz, yemek yerler, sokaklarda gezerlerdi. Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür.
Çeviri Yazı
vemâ erselnâ ḳableke mine-lmürselîne illâ innehüm leye'külûne-ṭṭa`âme veyemşûne fi-l'esvâḳ. vece`alnâ ba`ḍaküm liba`ḍin fitneh. etaṣbirûn. vekâne rabbüke beṣîrâ.
وَقَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَرْجُونَ لِقَآءَنَا لَوْلَآ أُنزِلَ عَلَيْنَا ٱلْمَلَـٰٓئِكَةُ أَوْ نَرَىٰ رَبَّنَا ۗ لَقَدِ ٱسْتَكْبَرُوا۟ فِىٓ أَنفُسِهِمْ وَعَتَوْ عُتُوًّا كَبِيرًا
Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimiz'i görmeliyiz" derler. And olsun ki kendi kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.
Çeviri Yazı
veḳâle-lleẕîne lâ yercûne liḳâenâ levlâ ünzile `aleyne-lmelâiketü ev nerâ rabbenâ. leḳadi-stekberû fî enfüsihim ve`atev `utüvven kebîrâ.
يَوْمَ يَرَوْنَ ٱلْمَلَـٰٓئِكَةَ لَا بُشْرَىٰ يَوْمَئِذٍ لِّلْمُجْرِمِينَ وَيَقُولُونَ حِجْرًا مَّحْجُورًا
Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur. Melekler: "İyi haber size yasaktır, yasak!" derler.
Çeviri Yazı
yevme yeravne-lmelâikete lâ büşrâ yevmeiẕil lilmücrimîne veyeḳûlûne ḥicram maḥcûrâ.
وَقَدِمْنَآ إِلَىٰ مَا عَمِلُوا۟ مِنْ عَمَلٍ فَجَعَلْنَـٰهُ هَبَآءً مَّنثُورًا
Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz.
Çeviri Yazı
veḳadimnâ ilâ mâ `amilû min `amelin fece`alnâhü hebâem menŝûrâ.
أَصْحَـٰبُ ٱلْجَنَّةِ يَوْمَئِذٍ خَيْرٌ مُّسْتَقَرًّا وَأَحْسَنُ مَقِيلًا
O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir.
Çeviri Yazı
aṣḥâbü-lcenneti yevmeiẕin ḫayrum müsteḳarrav veaḥsenü meḳîlâ.
وَيَوْمَ تَشَقَّقُ ٱلسَّمَآءُ بِٱلْغَمَـٰمِ وَنُزِّلَ ٱلْمَلَـٰٓئِكَةُ تَنزِيلًا
O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.
Çeviri Yazı
veyevme teşeḳḳaḳu-ssemâü bilgamâmi venüzzile-lmelâiketü tenzîlâ.
ٱلْمُلْكُ يَوْمَئِذٍ ٱلْحَقُّ لِلرَّحْمَـٰنِ ۚ وَكَانَ يَوْمًا عَلَى ٱلْكَـٰفِرِينَ عَسِيرًا
O gün gerçek hükümdarlık Rahman'ındır. İnkarcılar için yaman bir gündür.
Çeviri Yazı
elmülkü yevmeiẕin-lḥaḳḳu lirraḥmân. vekâne yevmen `ale-lkâfirîne `asîrâ.
وَيَوْمَ يَعَضُّ ٱلظَّالِمُ عَلَىٰ يَدَيْهِ يَقُولُ يَـٰلَيْتَنِى ٱتَّخَذْتُ مَعَ ٱلرَّسُولِ سَبِيلًا
O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der.
Çeviri Yazı
veyevme ye`aḍḍu-żżâlimü `alâ yedeyhi yeḳûlü yâ leyteni-tteḫaẕtü me`a-rrasûli sebîlâ.
يَـٰوَيْلَتَىٰ لَيْتَنِى لَمْ أَتَّخِذْ فُلَانًا خَلِيلًا
O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der.
Çeviri Yazı
yâ veyletâ leytenî lem etteḫiẕ fülânen ḫalîlâ.
لَّقَدْ أَضَلَّنِى عَنِ ٱلذِّكْرِ بَعْدَ إِذْ جَآءَنِى ۗ وَكَانَ ٱلشَّيْطَـٰنُ لِلْإِنسَـٰنِ خَذُولًا
O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der.
Çeviri Yazı
leḳad eḍallenî `ani-ẕẕikri ba`de iẕ câenî. vekâne-şşeyṭânü lil'insâni ḫaẕûlâ.
وَقَالَ ٱلرَّسُولُ يَـٰرَبِّ إِنَّ قَوْمِى ٱتَّخَذُوا۟ هَـٰذَا ٱلْقُرْءَانَ مَهْجُورًا
Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kuran'ı terketmişti" der.
Çeviri Yazı
veḳâle-rrasûlü yâ rabbi inne ḳavmi-tteḫaẕû hâẕe-lḳur'âne mehcûrâ.
وَكَذَٰلِكَ جَعَلْنَا لِكُلِّ نَبِىٍّ عَدُوًّا مِّنَ ٱلْمُجْرِمِينَ ۗ وَكَفَىٰ بِرَبِّكَ هَادِيًا وَنَصِيرًا
Her peygamber için, böylece suçlulardan bir düşman ortaya koyarız. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter.
Çeviri Yazı
vekeẕâlike ce`alnâ likülli nebiyyin `adüvvem mine-lmücrimîn. vekefâ birabbike hâdiyev veneṣîrâ.
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ لَوْلَا نُزِّلَ عَلَيْهِ ٱلْقُرْءَانُ جُمْلَةً وَٰحِدَةً ۚ كَذَٰلِكَ لِنُثَبِّتَ بِهِۦ فُؤَادَكَ ۖ وَرَتَّلْنَـٰهُ تَرْتِيلًا
İnkar edenler: "Kuran ona bir defada indirilmeliydi" derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz.
Çeviri Yazı
veḳâle-lleẕîne keferû levlâ nüzzile `aleyhi-lḳur'ânü cümletev vâḥideh. keẕâlike linüŝebbite bihî füâdeke verattelnâhü tertîlâ.
وَلَا يَأْتُونَكَ بِمَثَلٍ إِلَّا جِئْنَـٰكَ بِٱلْحَقِّ وَأَحْسَنَ تَفْسِيرًا
Sana bir misal vermezler ki, Biz onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını sana vermemiş olalım.
Çeviri Yazı
velâ ye'tûneke bimeŝelin illâ ci'nâke bilḥaḳḳi veaḥsene tefsîrâ.
ٱلَّذِينَ يُحْشَرُونَ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ أُو۟لَـٰٓئِكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَأَضَلُّ سَبِيلًا
Cehennemde yüzü koyun toplanacak olanlar, işte onların yerleri en kötü ve yolları da en sapıktır.
Çeviri Yazı
elleẕîne yuḥşerûne `alâ vucûhihim ilâ cehenneme ülâike şerrum mekânev veeḍallü sebîlâ.
وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَـٰبَ وَجَعَلْنَا مَعَهُۥٓ أَخَاهُ هَـٰرُونَ وَزِيرًا
And olsun ki Musa'ya Kitap verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık.
Çeviri Yazı
veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe vece`alnâ me`ahû eḫâhü hârûne vezîrâ.
فَقُلْنَا ٱذْهَبَآ إِلَى ٱلْقَوْمِ ٱلَّذِينَ كَذَّبُوا۟ بِـَٔايَـٰتِنَا فَدَمَّرْنَـٰهُمْ تَدْمِيرًا
"Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin" dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik.
Çeviri Yazı
feḳulne-ẕhebâ ile-lḳavmi-lleẕîne keẕẕebû biâyâtinâ. fedemmernâhüm tedmîrâ.
وَقَوْمَ نُوحٍ لَّمَّا كَذَّبُوا۟ ٱلرُّسُلَ أَغْرَقْنَـٰهُمْ وَجَعَلْنَـٰهُمْ لِلنَّاسِ ءَايَةً ۖ وَأَعْتَدْنَا لِلظَّـٰلِمِينَ عَذَابًا أَلِيمًا
Nuh milletini de, peygamberleri yalanladıkları zaman suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık. Zalimlere can yakıcı azap hazırlamışızdır.
Çeviri Yazı
veḳavme nûḥil lemmâ keẕẕebü-rrusüle agraḳnâhüm vece`alnâhüm linnâsi âyeh. vea`tednâ liżżâlimîne `aẕâben elîmâ.
وَعَادًا وَثَمُودَا۟ وَأَصْحَـٰبَ ٱلرَّسِّ وَقُرُونًۢا بَيْنَ ذَٰلِكَ كَثِيرًا
Ad, Semud milletleri ile Ress'lileri ve bunların arasında birçok nesilleri de yerle bir ettik.
Çeviri Yazı
ve`âdev veŝemûde veaṣḥâbe-rrassi veḳurûnem beyne ẕâlike keŝîrâ.
وَكُلًّا ضَرَبْنَا لَهُ ٱلْأَمْثَـٰلَ ۖ وَكُلًّا تَبَّرْنَا تَتْبِيرًا
Her birine misaller vermiştik ama, dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik.
Çeviri Yazı
veküllen ḍarabnâ lehü-l'emŝâl. veküllen tebbernâ tetbîrâ.
وَلَقَدْ أَتَوْا۟ عَلَى ٱلْقَرْيَةِ ٱلَّتِىٓ أُمْطِرَتْ مَطَرَ ٱلسَّوْءِ ۚ أَفَلَمْ يَكُونُوا۟ يَرَوْنَهَا ۚ بَلْ كَانُوا۟ لَا يَرْجُونَ نُشُورًا
Bu putperestler and olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.
Çeviri Yazı
veleḳad etev `ale-lḳaryeti-lletî ümṭirat meṭara-ssev'. efelem yekûnû yeravnehâ. bel kânû lâ yercûne nüşûrâ.
وَإِذَا رَأَوْكَ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَـٰذَا ٱلَّذِى بَعَثَ ٱللَّهُ رَسُولًا
Seni gördükleri zaman, "Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?" diye alaya almaktan başka birşey yapmazlar.
Çeviri Yazı
veiẕâ raevke iy yetteḫiẕûneke illâ hüzüvâ. ehâẕe-lleẕî be`aŝe-llâhü rasûâ.
إِن كَادَ لَيُضِلُّنَا عَنْ ءَالِهَتِنَا لَوْلَآ أَن صَبَرْنَا عَلَيْهَا ۚ وَسَوْفَ يَعْلَمُونَ حِينَ يَرَوْنَ ٱلْعَذَابَ مَنْ أَضَلُّ سَبِيلًا
"Tanrılarımız üzerinde direnmeseydik, doğrusu neredeyse bizi onlardan uzaklaştıracaktı" derler. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir.
Çeviri Yazı
in kâde leyüḍillünâ `an âlihetinâ levlâ en ṣabernâ `aleyhâ. vesevfe ya`lemûne ḥîne yeravne-l`aẕâbe men eḍallü sebîlâ.
أَرَءَيْتَ مَنِ ٱتَّخَذَ إِلَـٰهَهُۥ هَوَىٰهُ أَفَأَنتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلًا
Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
Çeviri Yazı
era'eyte meni-tteḫaẕe ilâhehû hevâh. efeente tekûnü `aleyhi vekîlâ.
أَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ ۚ إِنْ هُمْ إِلَّا كَٱلْأَنْعَـٰمِ ۖ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلًا
Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar.
Çeviri Yazı
em taḥsebü enne ekŝerahüm yesme`ûne ev ya`ḳilûn. in hüm illâ kel'en`âmi bel hüm eḍallü sebîlâ.
أَلَمْ تَرَ إِلَىٰ رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ ٱلظِّلَّ وَلَوْ شَآءَ لَجَعَلَهُۥ سَاكِنًا ثُمَّ جَعَلْنَا ٱلشَّمْسَ عَلَيْهِ دَلِيلًا
Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz güneşi, ona delil kılıp yavaş yavaş kendimize çekmişizdir.
Çeviri Yazı
elem tera ilâ rabbike keyfe medde-żżill. velev şâe lece`alehû sâkinâ. ŝümme ce`alne-şşemse `aleyhi delîlâ.
ثُمَّ قَبَضْنَـٰهُ إِلَيْنَا قَبْضًا يَسِيرًا
Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz güneşi, ona delil kılıp yavaş yavaş kendimize çekmişizdir.
Çeviri Yazı
ŝümme ḳabaḍnâhü ileynâ ḳabḍay yesîrâ.
وَهُوَ ٱلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ ٱلَّيْلَ لِبَاسًا وَٱلنَّوْمَ سُبَاتًا وَجَعَلَ ٱلنَّهَارَ نُشُورًا
Size geceyi örtü, uykuyu rahatlık kılan, gündüzü çalışma zamanı yapan Allah'tır.
Çeviri Yazı
vehüve-lleẕî ce`ale lekümü-lleyle libâsev vennevme sübâtev vece`ale-nnehâra nüşûrâ.
وَهُوَ ٱلَّذِىٓ أَرْسَلَ ٱلرِّيَـٰحَ بُشْرًۢا بَيْنَ يَدَىْ رَحْمَتِهِۦ ۚ وَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءً طَهُورًا
Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci gönderen O'dur. Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice hayvan ve insanları sulamak için gökten tertemiz su indirmişizdir.
Çeviri Yazı
vehüve-lleẕî ersele-rriyâḥa büşram beyne yedey raḥmetih. veenzelnâ mine-ssemâi mâen ṭahûrâ.
لِّنُحْـِۧىَ بِهِۦ بَلْدَةً مَّيْتًا وَنُسْقِيَهُۥ مِمَّا خَلَقْنَآ أَنْعَـٰمًا وَأَنَاسِىَّ كَثِيرًا
Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci gönderen O'dur. Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice hayvan ve insanları sulamak için gökten tertemiz su indirmişizdir.
Çeviri Yazı
linuḥyiye bihî beldetem meytev venüsḳiyehû mimmâ ḫalaḳnâ en`âmev veenâsiyye keŝîrâ.
وَلَقَدْ صَرَّفْنَـٰهُ بَيْنَهُمْ لِيَذَّكَّرُوا۟ فَأَبَىٰٓ أَكْثَرُ ٱلنَّاسِ إِلَّا كُفُورًا
And olsun ki öğüt almaları için ülkeler arasında yer yer türlü türlü yağmur yağdırmışızdır. Buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnmiştir.
Çeviri Yazı
veleḳad ṣarrafnâhü beynehüm liyeẕẕekkerû. feebâ ekŝeru-nnâsi illâ küfûrâ.
وَلَوْ شِئْنَا لَبَعَثْنَا فِى كُلِّ قَرْيَةٍ نَّذِيرًا
Dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.
Çeviri Yazı
velev şi'nâ lebe`aŝnâ fî külli ḳaryetin neẕîrâ.
فَلَا تُطِعِ ٱلْكَـٰفِرِينَ وَجَـٰهِدْهُم بِهِۦ جِهَادًا كَبِيرًا
Sen, inkarcılara uyma, onlara karşı olanca gücünle mücadele et.
Çeviri Yazı
felâ tüṭi`i-lkâfirîne vecâhidhüm bihî cihâden kebîrâ.
وَهُوَ ٱلَّذِى مَرَجَ ٱلْبَحْرَيْنِ هَـٰذَا عَذْبٌ فُرَاتٌ وَهَـٰذَا مِلْحٌ أُجَاجٌ وَجَعَلَ بَيْنَهُمَا بَرْزَخًا وَحِجْرًا مَّحْجُورًا
Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da, karışmalarına engel olan bir sınır koyan Allah'tır.
Çeviri Yazı
vehüve-lleẕî merace-lbaḥrayni hâẕâ `aẕbün fürâtüv vehâẕâ milḥun ücâc. vece`ale beynehümâ berzeḫav veḥicram maḥcûrâ.
وَهُوَ ٱلَّذِى خَلَقَ مِنَ ٱلْمَآءِ بَشَرًا فَجَعَلَهُۥ نَسَبًا وَصِهْرًا ۗ وَكَانَ رَبُّكَ قَدِيرًا
İnsanı sudan yaratarak, ona soy sop veren O'dur. Rabbin herşeye Kadir'dir.
Çeviri Yazı
vehüve-lleẕî ḫaleḳa mine-lmâi beşeran fece`alehû nesebev vesiḥrâ. vekâne rabbüke ḳadîrâ.
وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَنفَعُهُمْ وَلَا يَضُرُّهُمْ ۗ وَكَانَ ٱلْكَافِرُ عَلَىٰ رَبِّهِۦ ظَهِيرًا
Allah'ı bırakıp, kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ederler. İnkar eden, Rabbine karşı gelenin (şeytanın) yardımcısıdır.
Çeviri Yazı
veya`büdûne min dûni-llâhi mâ lâ yenfe`uhüm velâ yeḍurruhüm. vekâne-lkâfiru `alâ rabbihî żahîrâ.
وَمَآ أَرْسَلْنَـٰكَ إِلَّا مُبَشِّرًا وَنَذِيرًا
Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
Çeviri Yazı
vemâ erselnâke illâ mübeşşirav veneẕîrâ.
قُلْ مَآ أَسْـَٔلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِلَّا مَن شَآءَ أَن يَتَّخِذَ إِلَىٰ رَبِّهِۦ سَبِيلًا
De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum."
Çeviri Yazı
ḳul mâ es'elüküm `aleyhi min ecrin illâ men şâe ey yetteḫiẕe ilâ rabbihî sebîlâ.
وَتَوَكَّلْ عَلَى ٱلْحَىِّ ٱلَّذِى لَا يَمُوتُ وَسَبِّحْ بِحَمْدِهِۦ ۚ وَكَفَىٰ بِهِۦ بِذُنُوبِ عِبَادِهِۦ خَبِيرًا
Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu överek tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter.
Çeviri Yazı
vetevekkel `ale-lḥayyi-lleẕî lâ yemûtü vesebbiḥ biḥamdih. vekefâ bihî biẕünûbi `ibâdihî ḫabîrâ.
ٱلَّذِى خَلَقَ ٱلسَّمَـٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا فِى سِتَّةِ أَيَّامٍ ثُمَّ ٱسْتَوَىٰ عَلَى ٱلْعَرْشِ ۚ ٱلرَّحْمَـٰنُ فَسْـَٔلْ بِهِۦ خَبِيرًا
Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da arşa hükmeden Rahman'dır. Bunu bir bilene sor.
Çeviri Yazı
elleẕî ḫaleḳa-ssemâvâti vel'arḍa vemâ beynehümâ fî sitteti eyyâmin ŝümme-stevâ `ale-l`arş. erraḥmânü fes'el bihî ḫabîrâ.
وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱسْجُدُوا۟ لِلرَّحْمَـٰنِ قَالُوا۟ وَمَا ٱلرَّحْمَـٰنُ أَنَسْجُدُ لِمَا تَأْمُرُنَا وَزَادَهُمْ نُفُورًا ۩
Onlara: "Rahman'a secdeye varın" dendiği zaman "Rahman da nedir? Emrettiğine mi secdeye varacağız?" derler. Bu, onların nefretini artırır.
Çeviri Yazı
veiẕâ ḳîle lehümü-scüdû lirraḥmâni ḳâlû veme-rraḥmân. enescüdü limâ te'mürunâ vezâdehüm nüfûrâ.
تَبَارَكَ ٱلَّذِى جَعَلَ فِى ٱلسَّمَآءِ بُرُوجًا وَجَعَلَ فِيهَا سِرَٰجًا وَقَمَرًا مُّنِيرًا
Gökte burçlar vareden, orada ışık saçan güneş ve aydınlatan ayı yaratan Allah, yücelerin yücesidir.
Çeviri Yazı
tebârake-lleẕî ce`ale fi-ssemâi bürûcev vece`ale fîhâ sirâcev veḳameram münîrâ.
وَهُوَ ٱلَّذِى جَعَلَ ٱلَّيْلَ وَٱلنَّهَارَ خِلْفَةً لِّمَنْ أَرَادَ أَن يَذَّكَّرَ أَوْ أَرَادَ شُكُورًا
İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur.
Çeviri Yazı
vehüve-lleẕî ce`ale-lleyle vennehâra ḫilfetel limen erâde ey yeẕẕekkera ev erâde şükûrâ.
وَعِبَادُ ٱلرَّحْمَـٰنِ ٱلَّذِينَ يَمْشُونَ عَلَى ٱلْأَرْضِ هَوْنًا وَإِذَا خَاطَبَهُمُ ٱلْجَـٰهِلُونَ قَالُوا۟ سَلَـٰمًا
Rahman'ın kulları yeryüzünde mütevazı yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler.
Çeviri Yazı
ve`ibâdü-rraḥmâni-lleẕîne yemşûne `ale-l'arḍi hevnev veiẕâ ḫâṭabehümü-lcâhilûne ḳâlû selâmâ.
وَٱلَّذِينَ يَبِيتُونَ لِرَبِّهِمْ سُجَّدًا وَقِيَـٰمًا
Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler.
Çeviri Yazı
velleẕîne yebîtûne lirabbihim süccedev veḳiyâmâ.
وَٱلَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا ٱصْرِفْ عَنَّا عَذَابَ جَهَنَّمَ ۖ إِنَّ عَذَابَهَا كَانَ غَرَامًا
Onlar, "Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır; doğrusu onun azabı sürekli ve acıdır. Orası şüphesiz kötü bir yer ve kötü bir duraktır" derler.
Çeviri Yazı
velleẕîne yeḳûlûne rabbene-ṣrif `annâ `aẕâbe cehennem. inne `aẕâbehâ kâne garâmâ.
إِنَّهَا سَآءَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا
Onlar, "Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır; doğrusu onun azabı sürekli ve acıdır. Orası şüphesiz kötü bir yer ve kötü bir duraktır" derler.
Çeviri Yazı
innehâ sâet müsteḳarrav vemüḳâmâ.
وَٱلَّذِينَ إِذَآ أَنفَقُوا۟ لَمْ يُسْرِفُوا۟ وَلَمْ يَقْتُرُوا۟ وَكَانَ بَيْنَ ذَٰلِكَ قَوَامًا
Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
Çeviri Yazı
velleẕîne iẕâ enfeḳû lem yüsrifû velem yaḳtürû vekâne beyne ẕâlike ḳavâmâ.
وَٱلَّذِينَ لَا يَدْعُونَ مَعَ ٱللَّهِ إِلَـٰهًا ءَاخَرَ وَلَا يَقْتُلُونَ ٱلنَّفْسَ ٱلَّتِى حَرَّمَ ٱللَّهُ إِلَّا بِٱلْحَقِّ وَلَا يَزْنُونَ ۚ وَمَن يَفْعَلْ ذَٰلِكَ يَلْقَ أَثَامًا
Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur.
Çeviri Yazı
velleẕîne lâ yed`ûne me`a-llâhi ilâhen âḫara velâ yaḳtülûne-nnefse-lletî ḥarrame-llâhü illâ bilḥaḳḳi velâ yeznûn. vemey yef`al ẕâlike yelḳa eŝâmâ.
يُضَـٰعَفْ لَهُ ٱلْعَذَابُ يَوْمَ ٱلْقِيَـٰمَةِ وَيَخْلُدْ فِيهِۦ مُهَانًا
Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada, alçaltılarak temelli kalır.
Çeviri Yazı
yüḍâ`af lehü-l`aẕâbü yevme-lḳiyâmeti veyaḫlüd fîhî mühânâ.
إِلَّا مَن تَابَ وَءَامَنَ وَعَمِلَ عَمَلًا صَـٰلِحًا فَأُو۟لَـٰٓئِكَ يُبَدِّلُ ٱللَّهُ سَيِّـَٔاتِهِمْ حَسَنَـٰتٍ ۗ وَكَانَ ٱللَّهُ غَفُورًا رَّحِيمًا
Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder.
Çeviri Yazı
illâ men tâbe veâmene ve`amile `amelen ṣâliḥan feülâike yübeddilü-llâhü seyyiâtihim ḥasenât. vekâne-llâhü gafûrar raḥîmâ.
وَمَن تَابَ وَعَمِلَ صَـٰلِحًا فَإِنَّهُۥ يَتُوبُ إِلَى ٱللَّهِ مَتَابًا
Kim tevbe edip yararlı iş işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelmiş olur.
Çeviri Yazı
vemen tâbe ve`amile ṣâliḥan feinnehû yetûbü ile-llâhi metâbâ.
وَٱلَّذِينَ لَا يَشْهَدُونَ ٱلزُّورَ وَإِذَا مَرُّوا۟ بِٱللَّغْوِ مَرُّوا۟ كِرَامًا
Onlar yalan yere şehadet etmezler; faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler.
Çeviri Yazı
velleẕîne lâ yeşhedûne-zzûra veiẕâ merrû billagvi merrû kirâmâ.
وَٱلَّذِينَ إِذَا ذُكِّرُوا۟ بِـَٔايَـٰتِ رَبِّهِمْ لَمْ يَخِرُّوا۟ عَلَيْهَا صُمًّا وَعُمْيَانًا
Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.
Çeviri Yazı
velleẕîne iẕâ ẕükkirû biâyâti rabbihim lem yeḫirrû `aleyhâ ṣummev ve`umyânâ.
وَٱلَّذِينَ يَقُولُونَ رَبَّنَا هَبْ لَنَا مِنْ أَزْوَٰجِنَا وَذُرِّيَّـٰتِنَا قُرَّةَ أَعْيُنٍ وَٱجْعَلْنَا لِلْمُتَّقِينَ إِمَامًا
Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" derler.
Çeviri Yazı
velleẕîne yeḳûlûne rabbenâ heb lenâ min ezvâcinâ veẕürriyyâtinâ ḳurrate a`yüniv vec`alnâ lilmütteḳîne imâmâ.
أُو۟لَـٰٓئِكَ يُجْزَوْنَ ٱلْغُرْفَةَ بِمَا صَبَرُوا۟ وَيُلَقَّوْنَ فِيهَا تَحِيَّةً وَسَلَـٰمًا
İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleriyle karşılanırlar.
Çeviri Yazı
ülâike yüczevne-lgurfete bimâ ṣaberû veyüleḳḳavne fîhâ teḥiyyetev veselâmâ.
خَـٰلِدِينَ فِيهَا ۚ حَسُنَتْ مُسْتَقَرًّا وَمُقَامًا
Orada temellidirler. Orası ne güzel bir yer ve ne güzel duraktır!
Çeviri Yazı
ḫâlidîne fîhâ. ḥasünet müsteḳarrav vemüḳâmâ.
قُلْ مَا يَعْبَؤُا۟ بِكُمْ رَبِّى لَوْلَا دُعَآؤُكُمْ ۖ فَقَدْ كَذَّبْتُمْ فَسَوْفَ يَكُونُ لِزَامًۢا
De ki: "İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" Ey inkarcılar! Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır.
Çeviri Yazı
ḳul mâ ya`beü biküm rabbî levlâ dü`âüküm. feḳad keẕẕebtüm fesevfe yekûnü lizâmâ.
Bölüm 25
Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan, herşeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen ve dünyaları uyarmak üzere kuluna hakkı batıldan ayırdeden Kuran'ı indiren Allah yücelerin yücesidir. [1]
Göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinin olan, çocuk edinmeyen, hükümranlıkta ortağı bulunmayan, herşeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyen ve dünyaları uyarmak üzere kuluna hakkı batıldan ayırdeden Kuran'ı indiren Allah yücelerin yücesidir. [2]
Kafirler, O'nu bırakıp, birşey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler. [3]
İnkar edenler: "Bu Kuran uydurmadır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir" diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular. [4]
"Kuran öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır" dediler. [5]
De ki: "Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir." [6]
Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!" Bu zalimler, inananlara: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler. [7]
Şöyle dediler: "Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!" Bu zalimler, inananlara: "Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler. [8]
Sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar. [9]
Dilerse sana, bunlardan daha iyi olan, içlerinden ırmaklar akan cennetler verebilen ve köşkler kurabilen Allah yücelerin yücesidir. [10]
Zaten onlar, kıyamet saatini de yalanladılar. O saatin geleceğini yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırlamışızdır. [11]
Bu ateş, onlara uzak bir yerden gözükünce, onun kaynamasını ve uğultusunu işitirler. [12]
Elleri boyunlarına bağlanarak, dar bir yerden atıldıkları zaman, orada, yok olup gitmeyi isterler. [13]
"Bir kere yok olmayı değil, birçok defa yok olmayı isteyin" denir. [14]
De ki: "Bu mu iyidir, yoksa Allah'a karşı gelmekten sakınanlara mükafat ve gidilecek yer olarak söz verilen ebedi cennet mi daha iyidir?" [15]
Temelli kalacakları cennette diledikleri şeyleri bulurlar. Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vaadidir. [16]
O gün Rabbin onları ve Allah'ı bırakıp da taptıkları şeyleri toplar ve: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendi kendilerine mi yoldan saptılar?" der. [17]
Onlar: "Haşa; Seni bırakıp başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat Sen onlara ve babalarına nimetler verdin de sonunda Seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular" derler. [18]
"Söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar, artık kendinizden azabı çeviremez, yardım da göremezsiniz. Zulmedenlerinize büyük bir azap tattıracağız" denir. [19]
Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de, şüphesiz, yemek yerler, sokaklarda gezerlerdi. Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sınarız. Rabbin her şeyi görür. [20]
Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimiz'i görmeliyiz" derler. And olsun ki kendi kendilerine büyüklenmişler, azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir. [21]
Melekleri gördükleri gün, işte o gün, suçlulara iyi haber yoktur. Melekler: "İyi haber size yasaktır, yasak!" derler. [22]
Yaptıkları her işi ele alır, onu toz duman ederiz. [23]
O gün, cennetliklerin kalacağı yer çok iyi, dinlenecekleri yer çok güzeldir. [24]
O gün, gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir. [25]
O gün gerçek hükümdarlık Rahman'ındır. İnkarcılar için yaman bir gündür. [26]
O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der. [27]
O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der. [28]
O gün, zalim kimse ellerini ısırıp: "Keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım, vay başıma gelene; keşke falancayı dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran'dan o saptırdı. Şeytan insanı yalnız ve yardımcısız bırakıyor" der. [29]
Peygamber: "Ey Rabbim! Doğrusu milletim bu Kuran'ı terketmişti" der. [30]
Her peygamber için, böylece suçlulardan bir düşman ortaya koyarız. Doğruyu gösterici ve yardımcı olarak, Rabbin yeter. [31]
İnkar edenler: "Kuran ona bir defada indirilmeliydi" derler. Oysa Biz onu böylece senin kalbine yerleştirmek için azar azar indirir ve onu ağır ağır okuruz. [32]
Sana bir misal vermezler ki, Biz onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını sana vermemiş olalım. [33]
Cehennemde yüzü koyun toplanacak olanlar, işte onların yerleri en kötü ve yolları da en sapıktır. [34]
And olsun ki Musa'ya Kitap verdik, kardeşi Harun'u da kendisine vezir yaptık. [35]
"Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin" dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik. [36]
Nuh milletini de, peygamberleri yalanladıkları zaman suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret kıldık. Zalimlere can yakıcı azap hazırlamışızdır. [37]
Ad, Semud milletleri ile Ress'lileri ve bunların arasında birçok nesilleri de yerle bir ettik. [38]
Her birine misaller vermiştik ama, dinlemedikleri için hepsini kırdık geçirdik. [39]
Bu putperestler and olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı. [40]
Seni gördükleri zaman, "Allah'ın gönderdiği elçi bu mudur?" diye alaya almaktan başka birşey yapmazlar. [41]
"Tanrılarımız üzerinde direnmeseydik, doğrusu neredeyse bizi onlardan uzaklaştıracaktı" derler. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir. [42]
Hevesini kendine tanrı edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? [43]
Yoksa çoklarının söz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanırsın? Onlar şüphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapık yolludurlar. [44]
Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz güneşi, ona delil kılıp yavaş yavaş kendimize çekmişizdir. [45]
Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz güneşi, ona delil kılıp yavaş yavaş kendimize çekmişizdir. [46]
Size geceyi örtü, uykuyu rahatlık kılan, gündüzü çalışma zamanı yapan Allah'tır. [47]
Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci gönderen O'dur. Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice hayvan ve insanları sulamak için gökten tertemiz su indirmişizdir. [48]
Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci gönderen O'dur. Ölü bir yeri diriltmek ve yarattığımız nice hayvan ve insanları sulamak için gökten tertemiz su indirmişizdir. [49]
And olsun ki öğüt almaları için ülkeler arasında yer yer türlü türlü yağmur yağdırmışızdır. Buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnmiştir. [50]
Dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik. [51]
Sen, inkarcılara uyma, onlara karşı olanca gücünle mücadele et. [52]
Birinin suyu tatlı ve kolay içimli, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da, karışmalarına engel olan bir sınır koyan Allah'tır. [53]
İnsanı sudan yaratarak, ona soy sop veren O'dur. Rabbin herşeye Kadir'dir. [54]
Allah'ı bırakıp, kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ederler. İnkar eden, Rabbine karşı gelenin (şeytanın) yardımcısıdır. [55]
Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. [56]
De ki: "Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak, Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum." [57]
Ölümsüz, diri olan Allah'a güven, O'nu överek tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter. [58]
Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan sonra da arşa hükmeden Rahman'dır. Bunu bir bilene sor. [59]
Onlara: "Rahman'a secdeye varın" dendiği zaman "Rahman da nedir? Emrettiğine mi secdeye varacağız?" derler. Bu, onların nefretini artırır. [60]
Gökte burçlar vareden, orada ışık saçan güneş ve aydınlatan ayı yaratan Allah, yücelerin yücesidir. [61]
İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O'dur. [62]
Rahman'ın kulları yeryüzünde mütevazı yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman onlara güzel ve yumuşak söz söylerler. [63]
Onlar, gecelerini Rableri için kıyama durarak ve secdeye vararak geçirirler. [64]
Onlar, "Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır; doğrusu onun azabı sürekli ve acıdır. Orası şüphesiz kötü bir yer ve kötü bir duraktır" derler. [65]
Onlar, "Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır; doğrusu onun azabı sürekli ve acıdır. Orası şüphesiz kötü bir yer ve kötü bir duraktır" derler. [66]
Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasında orta bir yol tutarlar. [67]
Onlar, Allah'ın yanında başka tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur. [68]
Kıyamet günü azabı kat kat olur, orada, alçaltılarak temelli kalır. [69]
Ancak tevbe eden, inanıp yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder. [70]
Kim tevbe edip yararlı iş işlerse, şüphesiz o, Allah'a gereği gibi yönelmiş olur. [71]
Onlar yalan yere şehadet etmezler; faydasız birşeye rastladıkları zaman yüz çevirip vakarla geçerler. [72]
Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar. [73]
Onlar: "Rabbimiz! Bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözümüzün aydınlığı olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah'a karşı gelmekten sakınanlara önder yap" derler. [74]
İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleriyle mükafatlandırılırlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleriyle karşılanırlar. [75]
Orada temellidirler. Orası ne güzel bir yer ve ne güzel duraktır! [76]
De ki: "İbadetiniz (duanız) olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" Ey inkarcılar! Yalanladığınız için, azap yakanızı bırakmayacaktır. [77]