المؤمنون
Mü'minun
Al-Muʾminūn
Çevirmen: Diyanet İşleri
Dil: Türkçe
Kaynak: tanzil.net/trans
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
قَدْ أَفْلَحَ ٱلْمُؤْمِنُونَ
Müminler saadete ermişlerdir.
Çeviri Yazı
ḳad efleḥa-lmü'minûn.
ٱلَّذِينَ هُمْ فِى صَلَاتِهِمْ خَـٰشِعُونَ
Onlar namazda huşu içindedirler.
Çeviri Yazı
elleẕîne hüm fî ṣalâtihim ḫâşi`ûn.
وَٱلَّذِينَ هُمْ عَنِ ٱللَّغْوِ مُعْرِضُونَ
Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.
Çeviri Yazı
velleẕîne hüm `ani-llagvi mü`riḍûn.
وَٱلَّذِينَ هُمْ لِلزَّكَوٰةِ فَـٰعِلُونَ
Onlar zekatlarını verirler.
Çeviri Yazı
velleẕîne hüm lilzekâti fâ`ilûn.
وَٱلَّذِينَ هُمْ لِفُرُوجِهِمْ حَـٰفِظُونَ
Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar yerilemezler.
Çeviri Yazı
velleẕîne hüm lifürûcihim ḥâfiżûn.
إِلَّا عَلَىٰٓ أَزْوَٰجِهِمْ أَوْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَـٰنُهُمْ فَإِنَّهُمْ غَيْرُ مَلُومِينَ
Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar yerilemezler.
Çeviri Yazı
illâ `alâ ezvâcihim ev mâ meleket eymânühüm feinnehüm gayru melûmîn.
فَمَنِ ٱبْتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُو۟لَـٰٓئِكَ هُمُ ٱلْعَادُونَ
Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir.
Çeviri Yazı
femeni-btegâ verâe ẕâlike feülâike hümü-l`âdûn.
وَٱلَّذِينَ هُمْ لِأَمَـٰنَـٰتِهِمْ وَعَهْدِهِمْ رَٰعُونَ
Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler.
Çeviri Yazı
velleẕîne hüm liemânâtihim ve`ahdihim râ`ûn.
وَٱلَّذِينَ هُمْ عَلَىٰ صَلَوَٰتِهِمْ يُحَافِظُونَ
Namazlarına riayet ederler.
Çeviri Yazı
velleẕîne hüm `alâ ṣalevâtihim yüḥâfiżûn.
أُو۟لَـٰٓئِكَ هُمُ ٱلْوَٰرِثُونَ
İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır.
Çeviri Yazı
ülâike hümü-lvâriŝûn.
ٱلَّذِينَ يَرِثُونَ ٱلْفِرْدَوْسَ هُمْ فِيهَا خَـٰلِدُونَ
İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır.
Çeviri Yazı
elleẕîne yeriŝûne-lfirdevs. hüm fîhâ ḫâlidûn.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا ٱلْإِنسَـٰنَ مِن سُلَـٰلَةٍ مِّن طِينٍ
And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık.
Çeviri Yazı
veleḳad ḫalaḳne-l'insâne min sülâletim min ṭîn.
ثُمَّ جَعَلْنَـٰهُ نُطْفَةً فِى قَرَارٍ مَّكِينٍ
Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik.
Çeviri Yazı
ŝümme ce`alnâhü nuṭfeten fî ḳarârim mekîn.
ثُمَّ خَلَقْنَا ٱلنُّطْفَةَ عَلَقَةً فَخَلَقْنَا ٱلْعَلَقَةَ مُضْغَةً فَخَلَقْنَا ٱلْمُضْغَةَ عِظَـٰمًا فَكَسَوْنَا ٱلْعِظَـٰمَ لَحْمًا ثُمَّ أَنشَأْنَـٰهُ خَلْقًا ءَاخَرَ ۚ فَتَبَارَكَ ٱللَّهُ أَحْسَنُ ٱلْخَـٰلِقِينَ
Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık: Biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne uludur!
Çeviri Yazı
ŝümme ḫalaḳne-nnuṭfete `aleḳaten feḫalaḳne-l`aleḳate muḍgaten feḫalaḳne-lmuḍgate `iżâmen fekesevne-l`iżâme laḥmâ. ŝümme enşe'nâhü ḫalḳan âḫar. fetebârake-llâhü aḥsenü-lḫâliḳîn.
ثُمَّ إِنَّكُم بَعْدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ
Sizler, bütün bunlardan sonra ölürsünüz.
Çeviri Yazı
ŝümme inneküm ba`de ẕâlike lemeyyitûn.
ثُمَّ إِنَّكُمْ يَوْمَ ٱلْقِيَـٰمَةِ تُبْعَثُونَ
Şüphesiz kıyamet günü tekrar diriltilirsiniz.
Çeviri Yazı
ŝümme inneküm yevme-lḳiyâmeti tüb`aŝûn.
وَلَقَدْ خَلَقْنَا فَوْقَكُمْ سَبْعَ طَرَآئِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ ٱلْخَلْقِ غَـٰفِلِينَ
And olsun ki, üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz, yarattığımızdan habersiz değiliz.
Çeviri Yazı
veleḳad ḫalaḳnâ fevḳaküm seb`a ṭarâiḳ. vemâ künnâ `ani-lḫalḳi gâfilîn.
وَأَنزَلْنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءًۢ بِقَدَرٍ فَأَسْكَنَّـٰهُ فِى ٱلْأَرْضِ ۖ وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابٍۭ بِهِۦ لَقَـٰدِرُونَ
Gökten suyu ölçülü indirdik de, onu yerde durdurduk. Şüphesiz onu gidermeye de kadiriz.
Çeviri Yazı
veenzelnâ mine-ssemâi mâem biḳaderin feeskennâhü fi-l'arḍ. veinnâ `alâ ẕehâbim bihî leḳâdirûn.
فَأَنشَأْنَا لَكُم بِهِۦ جَنَّـٰتٍ مِّن نَّخِيلٍ وَأَعْنَـٰبٍ لَّكُمْ فِيهَا فَوَٰكِهُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Onunla, içinde, yediğiniz birçok meyvalar bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tur-i Sina'da yetişen, yiyenlere, yağ ve katık veren zeytin ağacını var ettik.
Çeviri Yazı
feenşe'nâ leküm bihî cennâtim min neḫîliv vea`nâb. leküm fîhâ fevâkihü keŝîratüv veminhâ te'külûn.
وَشَجَرَةً تَخْرُجُ مِن طُورِ سَيْنَآءَ تَنۢبُتُ بِٱلدُّهْنِ وَصِبْغٍ لِّلْـَٔاكِلِينَ
Onunla, içinde, yediğiniz birçok meyvalar bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tur-i Sina'da yetişen, yiyenlere, yağ ve katık veren zeytin ağacını var ettik.
Çeviri Yazı
veşeceraten taḫrucü min ṭûri seynâe tembütü biddühni veṣibgil lil'âkilîn.
وَإِنَّ لَكُمْ فِى ٱلْأَنْعَـٰمِ لَعِبْرَةً ۖ نُّسْقِيكُم مِّمَّا فِى بُطُونِهَا وَلَكُمْ فِيهَا مَنَـٰفِعُ كَثِيرَةٌ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Ehli hayvanlarda size ders vardır; onlardan çıkan sütten size içiririz; onlarda daha birçok menfaatiniz vardır. Onlardan yersiniz.
Çeviri Yazı
veinne leküm fi-l'en`âmi le`ibrah. nüsḳîküm mimmâ fî büṭûnihâ veleküm fîhâ menâfi`u keŝîratüv veminhâ te'külûn.
وَعَلَيْهَا وَعَلَى ٱلْفُلْكِ تُحْمَلُونَ
Hem onların ve hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız.
Çeviri Yazı
ve`aleyhâ ve`ale-lfülki tuḥmelûn.
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوْمِهِۦ فَقَالَ يَـٰقَوْمِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَـٰهٍ غَيْرُهُۥٓ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ
And olsun ki Nuh'u milletine gönderdik; onlara: "Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur; sakınmaz mısınız?" dedi.
Çeviri Yazı
veleḳad erselnâ nûḥan ilâ ḳavmihî feḳâle yâ ḳavmi-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. efelâ tetteḳûn.
فَقَالَ ٱلْمَلَؤُا۟ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِن قَوْمِهِۦ مَا هَـٰذَآ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيْكُمْ وَلَوْ شَآءَ ٱللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَـٰٓئِكَةً مَّا سَمِعْنَا بِهَـٰذَا فِىٓ ءَابَآئِنَا ٱلْأَوَّلِينَ
Milletinin inkarcı ileri gelenleri: "Bu, sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı melekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle birşey işitmedik. Bu adamda nedense biraz delilik var, bir süreye kadar onu gözetleyin" dediler.
Çeviri Yazı
feḳâle-lmeleü-lleẕîne keferû min ḳavmihî mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm yürîdü ey yetefeḍḍale `aleyküm. velev şâe-llâhü leenzele melâikeh. mâ semi`nâ bihâẕâ fî âbâine-l'evvelîn.
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌۢ بِهِۦ جِنَّةٌ فَتَرَبَّصُوا۟ بِهِۦ حَتَّىٰ حِينٍ
Milletinin inkarcı ileri gelenleri: "Bu, sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı melekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle birşey işitmedik. Bu adamda nedense biraz delilik var, bir süreye kadar onu gözetleyin" dediler.
Çeviri Yazı
in hüve illâ racülüm bihî cinnetün feterabbeṣû bihî ḥattâ ḥîn.
قَالَ رَبِّ ٱنصُرْنِى بِمَا كَذَّبُونِ
Nuh: "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et" dedi.
Çeviri Yazı
ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn.
فَأَوْحَيْنَآ إِلَيْهِ أَنِ ٱصْنَعِ ٱلْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا فَإِذَا جَآءَ أَمْرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ ۙ فَٱسْلُكْ فِيهَا مِن كُلٍّ زَوْجَيْنِ ٱثْنَيْنِ وَأَهْلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيْهِ ٱلْقَوْلُ مِنْهُمْ ۖ وَلَا تُخَـٰطِبْنِى فِى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓا۟ ۖ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ
Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: "Nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap; buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynayınca her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır."
Çeviri Yazı
feevḥaynâ ileyhi eni-ṣne`i-lfülke bia`yüninâ vevaḥyinâ feiẕâ câe emrunâ vefâra-ttennûru feslük fîhâ min küllin zevceyni-ŝneyni veehleke illâ men sebeḳa `aleyhi-lḳavlü minhüm. velâ tüḫâṭibnî fi-lleẕîne żalemû. innehüm mugraḳûn.
فَإِذَا ٱسْتَوَيْتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى ٱلْفُلْكِ فَقُلِ ٱلْحَمْدُ لِلَّهِ ٱلَّذِى نَجَّىٰنَا مِنَ ٱلْقَوْمِ ٱلظَّـٰلِمِينَ
Ey Nuh! Sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince: "Bizi zalim milletten kurtaran Allah'a hamdolsun" de.
Çeviri Yazı
feiẕe-steveyte ente vemem me`ake `ale-lfülki feḳuli-lḥamdü lillâhi-lleẕî neccânâ mine-lḳavmi-żżâlimîn.
وَقُل رَّبِّ أَنزِلْنِى مُنزَلًا مُّبَارَكًا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلْمُنزِلِينَ
"Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin" de.
Çeviri Yazı
veḳur rabbi enzilnî münzelem mübârakev veente ḫayru-lmünzilîn.
إِنَّ فِى ذَٰلِكَ لَـَٔايَـٰتٍ وَإِن كُنَّا لَمُبْتَلِينَ
Doğrusu bunlarda dersler vardır. Biz şüphesiz insanları denemekteyiz.
Çeviri Yazı
inne fî ẕâlike leâyâtiv vein künnâ lemübtelîn.
ثُمَّ أَنشَأْنَا مِنۢ بَعْدِهِمْ قَرْنًا ءَاخَرِينَ
Bunların ardından başka nesiller varettik.
Çeviri Yazı
ŝümme enşe'nâ mim ba`dihim ḳarnen âḫarîn.
فَأَرْسَلْنَا فِيهِمْ رَسُولًا مِّنْهُمْ أَنِ ٱعْبُدُوا۟ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنْ إِلَـٰهٍ غَيْرُهُۥٓ ۖ أَفَلَا تَتَّقُونَ
Onlara aralarından: "Allah"a kulluk edin, O'ndan başka tanrınız yoktur, sakınmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik.
Çeviri Yazı
feerselnâ fîhim rasûlem minhüm eni-`büdü-llâhe mâ leküm min ilâhin gayruh. efelâ tetteḳûn.
وَقَالَ ٱلْمَلَأُ مِن قَوْمِهِ ٱلَّذِينَ كَفَرُوا۟ وَكَذَّبُوا۟ بِلِقَآءِ ٱلْـَٔاخِرَةِ وَأَتْرَفْنَـٰهُمْ فِى ٱلْحَيَوٰةِ ٱلدُّنْيَا مَا هَـٰذَآ إِلَّا بَشَرٌ مِّثْلُكُمْ يَأْكُلُ مِمَّا تَأْكُلُونَ مِنْهُ وَيَشْرَبُ مِمَّا تَشْرَبُونَ
Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: "Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir."
Çeviri Yazı
veḳâle-lmeleü min ḳavmihi-lleẕîne keferû vekeẕẕebû biliḳâi-l'âḫirati veetrafnâhüm fi-lḥayâti-ddünyâ mâ hâẕâ illâ beşerum miŝlüküm ye'külü mimmâ te'külûne minhü veyeşrabü mimmâ teşrabûn.
وَلَئِنْ أَطَعْتُم بَشَرًا مِّثْلَكُمْ إِنَّكُمْ إِذًا لَّخَـٰسِرُونَ
"Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz hüsrana uğrayacağınızda hiç şüphe yoktur."
Çeviri Yazı
velein eṭa`tüm beşeram miŝleküm inneküm iẕel leḫâsirûn.
أَيَعِدُكُمْ أَنَّكُمْ إِذَا مِتُّمْ وَكُنتُمْ تُرَابًا وَعِظَـٰمًا أَنَّكُم مُّخْرَجُونَ
"Öldüğünüz, toprak ve kemik yığını olduğunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor?"
Çeviri Yazı
eye`idüküm enneküm iẕâ mittüm veküntüm türâbev ve`iżâmen enneküm muḫracûn.
هَيْهَاتَ هَيْهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ
"Oysa tehdit edildiğiniz şey ne kadar, hem de ne kadar uzak!"
Çeviri Yazı
heyhâte heyhâte limâ tû`adûn.
إِنْ هِىَ إِلَّا حَيَاتُنَا ٱلدُّنْيَا نَمُوتُ وَنَحْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثِينَ
"Hayat ancak bu dünyadakidir. Ölürüz ve yaşarız (kimimiz ölür kimimiz doğar); tekrar diriltilmeyiz."
Çeviri Yazı
in hiye illâ ḥayâtüne-ddünyâ nemûtü venaḥyâ vemâ naḥnü bimeb`ûŝîn.
إِنْ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ ٱفْتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا وَمَا نَحْنُ لَهُۥ بِمُؤْمِنِينَ
"Bu, sadece Allah'a karşı yalan uyduranın biridir. Biz ona inanmayız."
Çeviri Yazı
in hüve illâ racülün-fterâ `ale-llâhi keẕibev vemâ naḥnü lehû bimü'minîn.
قَالَ رَبِّ ٱنصُرْنِى بِمَا كَذَّبُونِ
O peygamber: "Rabbim! Beni yalancı saymalarına karşılık bana yardım et" dedi.
Çeviri Yazı
ḳâle rabbi-nṣurnî bimâ keẕẕebûn.
قَالَ عَمَّا قَلِيلٍ لَّيُصْبِحُنَّ نَـٰدِمِينَ
Allah da: "Az sonra pişman olacaklar" buyurdu.
Çeviri Yazı
ḳâle `ammâ ḳalîlil leyuṣbiḥunne nâdimîn.
فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّيْحَةُ بِٱلْحَقِّ فَجَعَلْنَـٰهُمْ غُثَآءً ۚ فَبُعْدًا لِّلْقَوْمِ ٱلظَّـٰلِمِينَ
Gerçekten, onları bir çığlık yakaladı ve onları süprüntü yığını haline getirdik. Haksızlık eden millet, rahmetden ırak olsun!
Çeviri Yazı
feeḫaẕethümu-ṣṣayḥatü bilḥaḳḳi fece`alnâhüm guŝââ. febü`del lilḳavmi-żżâlimîn.
ثُمَّ أَنشَأْنَا مِنۢ بَعْدِهِمْ قُرُونًا ءَاخَرِينَ
Ardlarından başka nesiller varettik.
Çeviri Yazı
ŝümme enşe'nâ mim ba`dihim ḳurûnen âḫarîn.
مَا تَسْبِقُ مِنْ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسْتَـْٔخِرُونَ
Hiçbir ümmet, kendi süresini ne çabuklaştırabilir ve ne de geciktirebilir.
Çeviri Yazı
mâ tesbiḳu min ümmetin ecelehâ vemâ yeste'ḫirûn.
ثُمَّ أَرْسَلْنَا رُسُلَنَا تَتْرَا ۖ كُلَّ مَا جَآءَ أُمَّةً رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُ ۚ فَأَتْبَعْنَا بَعْضَهُم بَعْضًا وَجَعَلْنَـٰهُمْ أَحَادِيثَ ۚ فَبُعْدًا لِّقَوْمٍ لَّا يُؤْمِنُونَ
Sonra birbiri peşinden peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamberi geldikçe onu yalancı saydılar. Onları birbiri peşinden yok edip hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan millet, rahmetden ırak olsun!
Çeviri Yazı
ŝümme erselnâ rusülenâ tetrâ. küllemâ câe ümmeter rasûlühâ keẕẕebûhü feetba`nâ ba`ḍahüm ba`ḍav vece`alnâhüm eḥâdîŝ. febü`del liḳavmil lâ yü'minûn.
ثُمَّ أَرْسَلْنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَـٰرُونَ بِـَٔايَـٰتِنَا وَسُلْطَـٰنٍ مُّبِينٍ
Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına mucizelerimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular.
Çeviri Yazı
ŝümme erselnâ mûsâ veeḫâhü hârûne biâyâtinâ vesülṭânim mübîn.
إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَمَلَإِي۟هِۦ فَٱسْتَكْبَرُوا۟ وَكَانُوا۟ قَوْمًا عَالِينَ
Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına mucizelerimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular.
Çeviri Yazı
ilâ fir`avne vemeleihî festekberû vekânû ḳavmen `âlîn.
فَقَالُوٓا۟ أَنُؤْمِنُ لِبَشَرَيْنِ مِثْلِنَا وَقَوْمُهُمَا لَنَا عَـٰبِدُونَ
Bu yüzden: "Milletleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?" deyip onları yalancı saydılar. Bu yüzden yok edildiler.
Çeviri Yazı
feḳâlû enü'minü libeşerayni miŝlinâ veḳavmühümâ lenâ `âbidûn.
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُوا۟ مِنَ ٱلْمُهْلَكِينَ
Bu yüzden: "Milletleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?" deyip onları yalancı saydılar. Bu yüzden yok edildiler.
Çeviri Yazı
fekeẕẕebûhümâ fekânû mine-lmühlekîn.
وَلَقَدْ ءَاتَيْنَا مُوسَى ٱلْكِتَـٰبَ لَعَلَّهُمْ يَهْتَدُونَ
And olsun ki Musa'ya, doğru yola girsinler diye Kitap verdik.
Çeviri Yazı
veleḳad âteynâ mûse-lkitâbe le`allehüm yehtedûn.
وَجَعَلْنَا ٱبْنَ مَرْيَمَ وَأُمَّهُۥٓ ءَايَةً وَءَاوَيْنَـٰهُمَآ إِلَىٰ رَبْوَةٍ ذَاتِ قَرَارٍ وَمَعِينٍ
Meryem oğlunu da, annesini de mucize kıldık. Her ikisini de, pınarı bulunan, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik.
Çeviri Yazı
vece`alne-bne meryeme veümmehû âyetev veâveynâhümâ ilâ rabvetin ẕâti ḳarâriv veme`în.
يَـٰٓأَيُّهَا ٱلرُّسُلُ كُلُوا۟ مِنَ ٱلطَّيِّبَـٰتِ وَٱعْمَلُوا۟ صَـٰلِحًا ۖ إِنِّى بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ
Ey Peygamberler! Temiz şeylerden yiyin, yararlı iş işleyin; doğrusu Ben, yaptığınızı bilirim.
Çeviri Yazı
yâ eyyühe-rrusülü külû mine-ṭṭayyibâti va`melû ṣâliḥâ. innî bimâ ta`melûne `alîm.
وَإِنَّ هَـٰذِهِۦٓ أُمَّتُكُمْ أُمَّةً وَٰحِدَةً وَأَنَا۠ رَبُّكُمْ فَٱتَّقُونِ
Şüphesiz bu Müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim; öyleyse Benden sakının.
Çeviri Yazı
veinne hâẕihî ümmetüküm ümmetev vâḥidetev veenâ rabbüküm fetteḳûn.
فَتَقَطَّعُوٓا۟ أَمْرَهُم بَيْنَهُمْ زُبُرًا ۖ كُلُّ حِزْبٍۭ بِمَا لَدَيْهِمْ فَرِحُونَ
Ama insanlar din konusunda aralarında bölük bölük oldular. Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur.
Çeviri Yazı
feteḳaṭṭa`û emrahüm beynehüm zübürâ. küllü ḥizbim bimâ ledeyhim feriḥûn.
فَذَرْهُمْ فِى غَمْرَتِهِمْ حَتَّىٰ حِينٍ
Onları bir süreye kadar sapıklıklarıyla başbaşa bırak.
Çeviri Yazı
feẕerhüm fî gamratihim ḥattâ ḥîn.
أَيَحْسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِۦ مِن مَّالٍ وَبَنِينَ
Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zannederler? Hayır; farkında değiller.
Çeviri Yazı
eyaḥsebûne ennemâ nümiddühüm bihî mim mâliv vebenîn.
نُسَارِعُ لَهُمْ فِى ٱلْخَيْرَٰتِ ۚ بَل لَّا يَشْعُرُونَ
Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zannederler? Hayır; farkında değiller.
Çeviri Yazı
nüsâri`u lehüm fi-lḫayrât. bel lâ yeş`urûn.
إِنَّ ٱلَّذِينَ هُم مِّنْ خَشْيَةِ رَبِّهِم مُّشْفِقُونَ
Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.
Çeviri Yazı
inne-lleẕîne hüm min ḫaşyeti rabbihim müşfiḳûn.
وَٱلَّذِينَ هُم بِـَٔايَـٰتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَ
Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.
Çeviri Yazı
velleẕîne hüm biâyâti rabbihim yü'minûn.
وَٱلَّذِينَ هُم بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَ
Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.
Çeviri Yazı
velleẕîne hüm birabbihim lâ yüşrikûn.
وَٱلَّذِينَ يُؤْتُونَ مَآ ءَاتَوا۟ وَّقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ أَنَّهُمْ إِلَىٰ رَبِّهِمْ رَٰجِعُونَ
Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.
Çeviri Yazı
velleẕîne yü'tûne mâ âtev veḳulûbühüm veciletün ennehüm ilâ rabbihim râci`ûn.
أُو۟لَـٰٓئِكَ يُسَـٰرِعُونَ فِى ٱلْخَيْرَٰتِ وَهُمْ لَهَا سَـٰبِقُونَ
Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler.
Çeviri Yazı
ülâike yüsâri`ûne fi-lḫayrâti vehüm lehâ sâbiḳûn.
وَلَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا ۖ وَلَدَيْنَا كِتَـٰبٌ يَنطِقُ بِٱلْحَقِّ ۚ وَهُمْ لَا يُظْلَمُونَ
Biz herkese ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitap vardır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.
Çeviri Yazı
velâ nükellifü nefsen illâ vus`ahâ veledeynâ kitâbüy yenṭiḳu bilḥaḳḳi vehüm lâ yużlemûn.
بَلْ قُلُوبُهُمْ فِى غَمْرَةٍ مِّنْ هَـٰذَا وَلَهُمْ أَعْمَـٰلٌ مِّن دُونِ ذَٰلِكَ هُمْ لَهَا عَـٰمِلُونَ
Ama, kafirlerin kalbleri bundan habersizdir. Bundan başka da onların yapageldikleri işler de vardır.
Çeviri Yazı
bel ḳulûbühüm fî gamratim min hâẕâ velehüm a`mâlüm min dûni ẕâlike hüm lehâ `âmilûn.
حَتَّىٰٓ إِذَآ أَخَذْنَا مُتْرَفِيهِم بِٱلْعَذَابِ إِذَا هُمْ يَجْـَٔرُونَ
Sonunda şımarık varlıklılarını azabla yakaladığımız zaman feryat ederler.
Çeviri Yazı
ḥattâ iẕâ eḫaẕnâ mütrafîhim bil`aẕâbi iẕâ hüm yec'erûn.
لَا تَجْـَٔرُوا۟ ٱلْيَوْمَ ۖ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ
Onlara şöyle deriz: "Bugün feryat etmeyin, doğrusu katımızdan bir yardım görmezsiniz."
Çeviri Yazı
lâ tec'erü-lyevme inneküm minnâ lâ tünṣarûn.
قَدْ كَانَتْ ءَايَـٰتِى تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُمْ عَلَىٰٓ أَعْقَـٰبِكُمْ تَنكِصُونَ
"Ayetlerim size okunduğunda büyüklük taslayıp, gece ağzınıza geleni söyleyerek ardınıza dönüyordunuz."
Çeviri Yazı
ḳad kânet âyâtî tütlâ `aleyküm feküntüm `alâ a`ḳâbiküm tenkisûn.
مُسْتَكْبِرِينَ بِهِۦ سَـٰمِرًا تَهْجُرُونَ
"Ayetlerim size okunduğunda büyüklük taslayıp, gece ağzınıza geleni söyleyerek ardınıza dönüyordunuz."
Çeviri Yazı
müstekbirîne bih. sâmiran tehcürûn.
أَفَلَمْ يَدَّبَّرُوا۟ ٱلْقَوْلَ أَمْ جَآءَهُم مَّا لَمْ يَأْتِ ءَابَآءَهُمُ ٱلْأَوَّلِينَ
Söyleneni hiç düşünmezler mi? Yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?
Çeviri Yazı
efelem yeddebberü-lḳavle em câehüm mâ lem ye'ti âbâehümü-l'evvelîn.
أَمْ لَمْ يَعْرِفُوا۟ رَسُولَهُمْ فَهُمْ لَهُۥ مُنكِرُونَ
Veya peygamberlerini tanımadılar da; bu yüzden mi onu inkar ediyorlar?
Çeviri Yazı
em lem ya`rifû rasûlehüm fehüm lehû münkirûn.
أَمْ يَقُولُونَ بِهِۦ جِنَّةٌۢ ۚ بَلْ جَآءَهُم بِٱلْحَقِّ وَأَكْثَرُهُمْ لِلْحَقِّ كَـٰرِهُونَ
Ya da: "Onda delilik var" diyorlar öyle mi? Hayır; onlara gerçeği getirmiştir, ama çoğu ondan hoşlanmamaktadır.
Çeviri Yazı
em yeḳûlûne bihî cinneh. bel câehüm bilḥaḳḳi veekŝeruhüm lilḥaḳḳi kârihûn.
وَلَوِ ٱتَّبَعَ ٱلْحَقُّ أَهْوَآءَهُمْ لَفَسَدَتِ ٱلسَّمَـٰوَٰتُ وَٱلْأَرْضُ وَمَن فِيهِنَّ ۚ بَلْ أَتَيْنَـٰهُم بِذِكْرِهِمْ فَهُمْ عَن ذِكْرِهِم مُّعْرِضُونَ
Eğer gerçek onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulananlar bozulup giderdi. Onlara, kendilerine öğüt veren bir şey getirdik; onlar ise öğütlerinden yüz çevirirler.
Çeviri Yazı
velevi-ttebe`a-lḥaḳḳu ehvâehüm lefesedeti-ssemâvâtü vel'arḍu vemen fîhinn. bel eteynâhüm biẕikrihim fehüm `an ẕikrihim mü`riḍûn.
أَمْ تَسْـَٔلُهُمْ خَرْجًا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيْرٌ ۖ وَهُوَ خَيْرُ ٱلرَّٰزِقِينَ
Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.
Çeviri Yazı
em tes'elühüm ḫarcen feḫarâcü rabbike ḫayr. vehüve ḫayru-rrâziḳîn.
وَإِنَّكَ لَتَدْعُوهُمْ إِلَىٰ صِرَٰطٍ مُّسْتَقِيمٍ
Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadırlar.
Çeviri Yazı
veinneke leted`ûhüm ilâ ṣirâṭim müsteḳîm.
وَإِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِٱلْـَٔاخِرَةِ عَنِ ٱلصِّرَٰطِ لَنَـٰكِبُونَ
Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadırlar.
Çeviri Yazı
veinne-lleẕîne lâ yü'minûne bil'âḫirati `ani-ṣṣirâṭi lenâkibûn.
وَلَوْ رَحِمْنَـٰهُمْ وَكَشَفْنَا مَا بِهِم مِّن ضُرٍّ لَّلَجُّوا۟ فِى طُغْيَـٰنِهِمْ يَعْمَهُونَ
Biz onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek bile, azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlar.
Çeviri Yazı
velev raḥimnâhüm vekeşefnâ mâ bihim min ḍurril leleccû fî ṭugyânihim ya`mehûn.
وَلَقَدْ أَخَذْنَـٰهُم بِٱلْعَذَابِ فَمَا ٱسْتَكَانُوا۟ لِرَبِّهِمْ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ
And olsun ki, Biz onları azabla yakalamıştık, yine de Rablerine boyun eğmemiş ve yakarmamışlardı.
Çeviri Yazı
veleḳad eḫaẕnâhüm bil`aẕâbi feme-stekânû lirabbihim vemâ yeteḍarra`ûn.
حَتَّىٰٓ إِذَا فَتَحْنَا عَلَيْهِم بَابًا ذَا عَذَابٍ شَدِيدٍ إِذَا هُمْ فِيهِ مُبْلِسُونَ
Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler.
Çeviri Yazı
ḥattâ iẕâ fetaḥnâ `aleyhim bâben ẕâ `aẕâbin şedîdin iẕâ hüm fîhi müblisûn.
وَهُوَ ٱلَّذِىٓ أَنشَأَ لَكُمُ ٱلسَّمْعَ وَٱلْأَبْصَـٰرَ وَٱلْأَفْـِٔدَةَ ۚ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Oysa, sizin için kulaklar, gözler ve kalbler vareden O'dur. Pek az şükrediyorsunuz.
Çeviri Yazı
vehüve-lleẕî enşee lekümü-ssem`a vel'ebṣâra vel'ef'ideh. ḳalîlem mâ teşkürûn.
وَهُوَ ٱلَّذِى ذَرَأَكُمْ فِى ٱلْأَرْضِ وَإِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
Sizi yerde yaratıp yayan O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız.
Çeviri Yazı
vehüve-lleẕî ẕera'eküm fi-l'arḍi veileyhi tuḥşerûn.
وَهُوَ ٱلَّذِى يُحْىِۦ وَيُمِيتُ وَلَهُ ٱخْتِلَـٰفُ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ ۚ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz?
Çeviri Yazı
vehüve-lleẕî yuḥyî veyümîtü velehu-ḫtilâfü-lleyli vennehâr. efelâ ta`ḳilûn.
بَلْ قَالُوا۟ مِثْلَ مَا قَالَ ٱلْأَوَّلُونَ
Hayır; yine de öncekilerin dediklerini derler.
Çeviri Yazı
bel ḳâlû miŝle mâ ḳâle-l'evvelûn.
قَالُوٓا۟ أَءِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَـٰمًا أَءِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
Öncekiler: "Ölüp toprak ve bir yığın kemik olduğumuzda mı diriltileceğiz? And olsun ki biz ve daha önce de babalarımız tehdit edilmişti; bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir" demişlerdi.
Çeviri Yazı
ḳâlû eiẕâ mitnâ vekünnâ türâbev ve`iżâmen einnâ lemeb`ûŝûn.
لَقَدْ وُعِدْنَا نَحْنُ وَءَابَآؤُنَا هَـٰذَا مِن قَبْلُ إِنْ هَـٰذَآ إِلَّآ أَسَـٰطِيرُ ٱلْأَوَّلِينَ
Öncekiler: "Ölüp toprak ve bir yığın kemik olduğumuzda mı diriltileceğiz? And olsun ki biz ve daha önce de babalarımız tehdit edilmişti; bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir" demişlerdi.
Çeviri Yazı
leḳad vu`idnâ naḥnü veâbâünâ hâẕâ min ḳablü in hâẕâ illâ esâṭîru-l'evvelîn.
قُل لِّمَنِ ٱلْأَرْضُ وَمَن فِيهَآ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
De ki: "Biliyorsanız söyleyin, yer ve onda bulunanlar kimindir?"
Çeviri Yazı
ḳul limeni-l'arḍu vemen fîhâ in küntüm ta`lemûn.
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
"Allah'ındır" diyecekler, "Öyleyse ders almaz mısınız?" de.
Çeviri Yazı
seyeḳûlûne lillâh. ḳul efelâ teẕekkerûn.
قُلْ مَن رَّبُّ ٱلسَّمَـٰوَٰتِ ٱلسَّبْعِ وَرَبُّ ٱلْعَرْشِ ٱلْعَظِيمِ
"Yedi göğün de Rabbi, yüce arşın da Rabbi kimdir?" de.
Çeviri Yazı
ḳul mer rabbü-ssemâvâti-sseb`i verabbü-l`arşi-l`ażîm.
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ أَفَلَا تَتَّقُونَ
"Allah'tır" diyecekler! "Öyleyse O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de.
Çeviri Yazı
seyeḳûlûne lillâh. ḳul efelâ tetteḳûn.
قُلْ مَنۢ بِيَدِهِۦ مَلَكُوتُ كُلِّ شَىْءٍ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيْهِ إِن كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
"Biliyorsanız söyleyin her şeyin hükümranlığı elinde olan, barındıran fakat himayeye muhtaç olmayan kimdir?"
Çeviri Yazı
ḳul mem biyedihî melekûtü külli şey'iv vehüve yücîru velâ yücâru `aleyhi in küntüm ta`lemûn.
سَيَقُولُونَ لِلَّهِ ۚ قُلْ فَأَنَّىٰ تُسْحَرُونَ
"Allah'tır" diyecekler; "Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz" de.
Çeviri Yazı
seyeḳûlûne lillâh. ḳul feennâ tüsḥarûn.
بَلْ أَتَيْنَـٰهُم بِٱلْحَقِّ وَإِنَّهُمْ لَكَـٰذِبُونَ
Hayır; Biz onlara gerçeği getirdik ama, onlar yalancıdırlar.
Çeviri Yazı
bel eteynâhüm bilḥaḳḳi veinnehüm lekâẕibûn.
مَا ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ مِن وَلَدٍ وَمَا كَانَ مَعَهُۥ مِنْ إِلَـٰهٍ ۚ إِذًا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَـٰهٍۭ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعْضُهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۚ سُبْحَـٰنَ ٱللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ
Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir.
Çeviri Yazı
me-tteḫaẕe-llâhü miv velediv vemâ kâne me`ahû min ilâhin iẕel leẕehebe küllü ilâhim bimâ ḫaleḳa vele`alâ ba`ḍuhüm `alâ ba`ḍ. sübḥâne-llâhi `ammâ yeṣifûn.
عَـٰلِمِ ٱلْغَيْبِ وَٱلشَّهَـٰدَةِ فَتَعَـٰلَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ
O, görülmeyeni de, görüleni de bilir. Koştukları ortaklardan yücedir.
Çeviri Yazı
`âlimi-lgaybi veşşehâdeti fete`âlâ `ammâ yüşrikûn.
قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّى مَا يُوعَدُونَ
De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi."
Çeviri Yazı
ḳur rabbi immâ türiyennî mâ yû`adûn.
رَبِّ فَلَا تَجْعَلْنِى فِى ٱلْقَوْمِ ٱلظَّـٰلِمِينَ
De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi."
Çeviri Yazı
rabbi felâ tec`alnî fi-lḳavmi-żżâlimîn.
وَإِنَّا عَلَىٰٓ أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمْ لَقَـٰدِرُونَ
Biz onlara vadettiğimizi sana elbette gösterebiliriz.
Çeviri Yazı
veinnâ `alâ en nüriyeke mâ ne`idühüm leḳâdirûn.
ٱدْفَعْ بِٱلَّتِى هِىَ أَحْسَنُ ٱلسَّيِّئَةَ ۚ نَحْنُ أَعْلَمُ بِمَا يَصِفُونَ
Kötülüğü en iyi ile sav. Onların vasıflandırmalarını Biz daha iyi biliriz.
Çeviri Yazı
idfa` billetî hiye aḥsenü-sseyyieh. naḥnü a`lemü bimâ yeṣifûn.
وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَٰتِ ٱلشَّيَـٰطِينِ
De ki: "Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım."
Çeviri Yazı
veḳur rabbi e`ûẕü bike min hemezâti-şşeyâṭîn.
وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحْضُرُونِ
"Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım."
Çeviri Yazı
vee`ûẕü bike rabbi ey yaḥḍurûn.
حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَحَدَهُمُ ٱلْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ٱرْجِعُونِ
Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır.
Çeviri Yazı
ḥattâ iẕâ câe eḥadehümü-lmevtü ḳâle rabbi-rci`ûn.
لَعَلِّىٓ أَعْمَلُ صَـٰلِحًا فِيمَا تَرَكْتُ ۚ كَلَّآ ۚ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَآئِلُهَا ۖ وَمِن وَرَآئِهِم بَرْزَخٌ إِلَىٰ يَوْمِ يُبْعَثُونَ
Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır.
Çeviri Yazı
le`allî a`melü ṣâliḥan fîmâ teraktü kellâ. innehâ kelimetün hüve ḳâilühâ. vemiv verâihim berzeḫun ilâ yevmi yüb`aŝûn.
فَإِذَا نُفِخَ فِى ٱلصُّورِ فَلَآ أَنسَابَ بَيْنَهُمْ يَوْمَئِذٍ وَلَا يَتَسَآءَلُونَ
Sura üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de birşey soramazlar.
Çeviri Yazı
feiẕâ nüfiḫa fi-ṣṣûri felâ ensâbe beynehüm yevmeiẕiv velâ yetesâelûn.
فَمَن ثَقُلَتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُو۟لَـٰٓئِكَ هُمُ ٱلْمُفْلِحُونَ
Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır.
Çeviri Yazı
femen ŝeḳulet mevâzînühû feülâike hümü-lmüfliḥûn.
وَمَنْ خَفَّتْ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُو۟لَـٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓا۟ أَنفُسَهُمْ فِى جَهَنَّمَ خَـٰلِدُونَ
Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir, cehennemde temellidirler.
Çeviri Yazı
vemen ḫaffet mevâzînühû feülâike-lleẕîne ḫasirû enfüsehüm fî cehenneme ḫâlidûn.
تَلْفَحُ وُجُوهَهُمُ ٱلنَّارُ وَهُمْ فِيهَا كَـٰلِحُونَ
Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır.
Çeviri Yazı
telfeḥu vucûhehümü-nnâru vehüm fîhâ kâliḥûn.
أَلَمْ تَكُنْ ءَايَـٰتِى تُتْلَىٰ عَلَيْكُمْ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ
Allah: "Ayetlerim size okunurken onları yalanlıyordunuz değil mi?" der.
Çeviri Yazı
elem tekün âyâtî tütlâ `aleyküm feküntüm bihâ tükeẕẕibûn.
قَالُوا۟ رَبَّنَا غَلَبَتْ عَلَيْنَا شِقْوَتُنَا وَكُنَّا قَوْمًا ضَآلِّينَ
Şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bedbahtlığımız yenmişti; sapık bir millet olmuştuk."
Çeviri Yazı
ḳâlû rabbenâ galebet `aleynâ şiḳvetünâ vekünnâ ḳavmen ḍâllîn.
رَبَّنَآ أَخْرِجْنَا مِنْهَا فَإِنْ عُدْنَا فَإِنَّا ظَـٰلِمُونَ
"Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, tekrar günaha dönersek, doğrusu zulmetmiş oluruz."
Çeviri Yazı
rabbenâ aḫricnâ minhâ fein `udnâ feinnâ żâlimûn.
قَالَ ٱخْسَـُٔوا۟ فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ
Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der.
Çeviri Yazı
ḳâle-ḫseû fîhâ velâ tükellimûn.
إِنَّهُۥ كَانَ فَرِيقٌ مِّنْ عِبَادِى يَقُولُونَ رَبَّنَآ ءَامَنَّا فَٱغْفِرْ لَنَا وَٱرْحَمْنَا وَأَنتَ خَيْرُ ٱلرَّٰحِمِينَ
Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der.
Çeviri Yazı
innehû kâne ferîḳum min `ibâdî yeḳûlûne rabbenâ âmennâ fagfir lenâ verḥamnâ veente ḫayru-rrâḥimîn.
فَٱتَّخَذْتُمُوهُمْ سِخْرِيًّا حَتَّىٰٓ أَنسَوْكُمْ ذِكْرِى وَكُنتُم مِّنْهُمْ تَضْحَكُونَ
Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der.
Çeviri Yazı
fetteḫaẕtümûhüm siḫriyyen ḥattâ ensevküm ẕikrî veküntüm minhüm taḍḥakûn.
إِنِّى جَزَيْتُهُمُ ٱلْيَوْمَ بِمَا صَبَرُوٓا۟ أَنَّهُمْ هُمُ ٱلْفَآئِزُونَ
Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der.
Çeviri Yazı
innî cezeytühümü-lyevme bimâ ṣaberû ennehüm hümü-lfâizûn.
قَـٰلَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِى ٱلْأَرْضِ عَدَدَ سِنِينَ
Allah onlara yine: "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız" der.
Çeviri Yazı
ḳâle kem lebiŝtüm fi-l'arḍi `adede sinîn.
قَالُوا۟ لَبِثْنَا يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ ٱلْعَآدِّينَ
"Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor" derler.
Çeviri Yazı
ḳâlû lebiŝnâ yevmen ev ba`ḍa yevmin fes'eli-l`âddîn.
قَـٰلَ إِن لَّبِثْتُمْ إِلَّا قَلِيلًا ۖ لَّوْ أَنَّكُمْ كُنتُمْ تَعْلَمُونَ
Allah' "Pek az kaldınız, keşke bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" der.
Çeviri Yazı
ḳâle il lebiŝtüm illâ ḳalîlel lev enneküm küntüm ta`lemûn.
أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَـٰكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ
Allah' "Pek az kaldınız, keşke bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" der.
Çeviri Yazı
efeḥasibtüm ennemâ ḫalaḳnâküm `abeŝev veenneküm ileynâ lâ türce`ûn.
فَتَعَـٰلَى ٱللَّهُ ٱلْمَلِكُ ٱلْحَقُّ ۖ لَآ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ ٱلْعَرْشِ ٱلْكَرِيمِ
Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, yüce arşın Rabbidir.
Çeviri Yazı
fete`âle-llâhü-lmelikü-lḥaḳḳ. lâ ilâhe illâ hû. rabbü-l`arşi-lkerîm.
وَمَن يَدْعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَـٰهًا ءَاخَرَ لَا بُرْهَـٰنَ لَهُۥ بِهِۦ فَإِنَّمَا حِسَابُهُۥ عِندَ رَبِّهِۦٓ ۚ إِنَّهُۥ لَا يُفْلِحُ ٱلْكَـٰفِرُونَ
Allah'la beraber, varlığına hiçbir delili olmadığı halde başka tanrıya tapanın hesabını Rabbi görecektir. İnkarcılar elbette kurtulamazlar.
Çeviri Yazı
vemey yed`u me`a-llâhi ilâhen âḫara lâ bürhâne lehû bihî feinnemâ ḥisâbühû `inde rabbih. innehû lâ yüfliḥu-lkâfirûn.
وَقُل رَّبِّ ٱغْفِرْ وَٱرْحَمْ وَأَنتَ خَيْرُ ٱلرَّٰحِمِينَ
De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın."
Çeviri Yazı
veḳur rabbi-gfir verḥam veente ḫayru-rrâḥimîn.
Bölüm 23
Müminler saadete ermişlerdir. [1]
Onlar namazda huşu içindedirler. [2]
Onlar boş şeylerden yüz çevirirler. [3]
Onlar zekatlarını verirler. [4]
Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar yerilemezler. [5]
Onlar, eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar yerilemezler. [6]
Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. [7]
Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler. [8]
Namazlarına riayet ederler. [9]
İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır. [10]
İşte onlar, temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olanlardır. [11]
And olsun ki, insanı süzme çamurdan yarattık. [12]
Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. [13]
Sonra nutfeyi kan pıhtısına çevirdik, kan pıhtısını bir çiğnemlik et yaptık, bir çiğnemlik etten kemikler yarattık, kemiklere de et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık: Biçim verenlerin en güzeli olan Allah ne uludur! [14]
Sizler, bütün bunlardan sonra ölürsünüz. [15]
Şüphesiz kıyamet günü tekrar diriltilirsiniz. [16]
And olsun ki, üstünüzde yedi tabaka yarattık. Biz, yarattığımızdan habersiz değiliz. [17]
Gökten suyu ölçülü indirdik de, onu yerde durdurduk. Şüphesiz onu gidermeye de kadiriz. [18]
Onunla, içinde, yediğiniz birçok meyvalar bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tur-i Sina'da yetişen, yiyenlere, yağ ve katık veren zeytin ağacını var ettik. [19]
Onunla, içinde, yediğiniz birçok meyvalar bulunan hurmalık ve üzüm bağları, Tur-i Sina'da yetişen, yiyenlere, yağ ve katık veren zeytin ağacını var ettik. [20]
Ehli hayvanlarda size ders vardır; onlardan çıkan sütten size içiririz; onlarda daha birçok menfaatiniz vardır. Onlardan yersiniz. [21]
Hem onların ve hem de gemilerin üzerinde taşınırsınız. [22]
And olsun ki Nuh'u milletine gönderdik; onlara: "Ey milletim! Allah'a kulluk edin; O'ndan başka tanrınız yoktur; sakınmaz mısınız?" dedi. [23]
Milletinin inkarcı ileri gelenleri: "Bu, sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı melekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle birşey işitmedik. Bu adamda nedense biraz delilik var, bir süreye kadar onu gözetleyin" dediler. [24]
Milletinin inkarcı ileri gelenleri: "Bu, sizin gibi bir insandan başka birşey değildir. Sizden üstün olmak istiyor. Allah dilemiş olsaydı melekler indirirdi. İlk atalarımızdan beri böyle birşey işitmedik. Bu adamda nedense biraz delilik var, bir süreye kadar onu gözetleyin" dediler. [25]
Nuh: "Rabbim! Beni yalanlamalarına karşılık bana yardım et" dedi. [26]
Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: "Nezaretimiz altında, sana bildirdiğimiz gibi gemiyi yap; buyruğumuz gelip tandırdan sular kaynayınca her cinsten birer çifti ve aleyhine hüküm verilmiş olanın dışında kalan çoluk çocuğunu alıp gemiye bindir. Haksızlık yapanlar için Bana baş vurma, çünkü onlar suda boğulacaklardır." [27]
Ey Nuh! Sen ve beraberindekiler gemiye yerleşince: "Bizi zalim milletten kurtaran Allah'a hamdolsun" de. [28]
"Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen indirenlerin en iyisisin" de. [29]
Doğrusu bunlarda dersler vardır. Biz şüphesiz insanları denemekteyiz. [30]
Bunların ardından başka nesiller varettik. [31]
Onlara aralarından: "Allah"a kulluk edin, O'ndan başka tanrınız yoktur, sakınmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik. [32]
Onun, inkarcı ve ahirete kavuşmayı yalanlayan milletinin ileri gelenleri ki Biz onlara bu dünya hayatında nimet vermiştik şöyle dediler: "Bu, yediğinizden yiyen, içtiğinizden içen sizin gibi bir insandan başka birşey değildir." [33]
"Kendiniz gibi bir insana itaat ederseniz hüsrana uğrayacağınızda hiç şüphe yoktur." [34]
"Öldüğünüz, toprak ve kemik yığını olduğunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor?" [35]
"Oysa tehdit edildiğiniz şey ne kadar, hem de ne kadar uzak!" [36]
"Hayat ancak bu dünyadakidir. Ölürüz ve yaşarız (kimimiz ölür kimimiz doğar); tekrar diriltilmeyiz." [37]
"Bu, sadece Allah'a karşı yalan uyduranın biridir. Biz ona inanmayız." [38]
O peygamber: "Rabbim! Beni yalancı saymalarına karşılık bana yardım et" dedi. [39]
Allah da: "Az sonra pişman olacaklar" buyurdu. [40]
Gerçekten, onları bir çığlık yakaladı ve onları süprüntü yığını haline getirdik. Haksızlık eden millet, rahmetden ırak olsun! [41]
Ardlarından başka nesiller varettik. [42]
Hiçbir ümmet, kendi süresini ne çabuklaştırabilir ve ne de geciktirebilir. [43]
Sonra birbiri peşinden peygamberlerimizi gönderdik. Her ümmete peygamberi geldikçe onu yalancı saydılar. Onları birbiri peşinden yok edip hepsini birer efsane yaptık. İnanmayan millet, rahmetden ırak olsun! [44]
Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına mucizelerimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular. [45]
Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına mucizelerimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular. [46]
Bu yüzden: "Milletleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?" deyip onları yalancı saydılar. Bu yüzden yok edildiler. [47]
Bu yüzden: "Milletleri bize kul iken, bizim gibi iki insana mı inanacağız?" deyip onları yalancı saydılar. Bu yüzden yok edildiler. [48]
And olsun ki Musa'ya, doğru yola girsinler diye Kitap verdik. [49]
Meryem oğlunu da, annesini de mucize kıldık. Her ikisini de, pınarı bulunan, oturmaya elverişli yüksek bir yere yerleştirdik. [50]
Ey Peygamberler! Temiz şeylerden yiyin, yararlı iş işleyin; doğrusu Ben, yaptığınızı bilirim. [51]
Şüphesiz bu Müslümanlık, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim; öyleyse Benden sakının. [52]
Ama insanlar din konusunda aralarında bölük bölük oldular. Her bölük kendi tuttuğu yoldan memnundur. [53]
Onları bir süreye kadar sapıklıklarıyla başbaşa bırak. [54]
Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zannederler? Hayır; farkında değiller. [55]
Kendilerine mal ve oğullar vermekle, iyiliklerde onlar için acele ettiğimizi mi zannederler? Hayır; farkında değiller. [56]
Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler. [57]
Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler. [58]
Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler. [59]
Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler. [60]
Rablerinden korkarak titreyenler, Rablerinin ayetlerine inananlar, Rablerine eş koşmayanlar, Rablerine dönecekleri için kalbleri ürpererek vermeleri gerekeni verenler, işte onlar iyi işlerde yarış ederler, o uğurda ileri geçerler. [61]
Biz herkese ancak gücünün yeteceği kadar yükleriz. Katımızda gerçeği söyleyen bir kitap vardır; onlar haksızlığa uğratılmazlar. [62]
Ama, kafirlerin kalbleri bundan habersizdir. Bundan başka da onların yapageldikleri işler de vardır. [63]
Sonunda şımarık varlıklılarını azabla yakaladığımız zaman feryat ederler. [64]
Onlara şöyle deriz: "Bugün feryat etmeyin, doğrusu katımızdan bir yardım görmezsiniz." [65]
"Ayetlerim size okunduğunda büyüklük taslayıp, gece ağzınıza geleni söyleyerek ardınıza dönüyordunuz." [66]
"Ayetlerim size okunduğunda büyüklük taslayıp, gece ağzınıza geleni söyleyerek ardınıza dönüyordunuz." [67]
Söyleneni hiç düşünmezler mi? Yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? [68]
Veya peygamberlerini tanımadılar da; bu yüzden mi onu inkar ediyorlar? [69]
Ya da: "Onda delilik var" diyorlar öyle mi? Hayır; onlara gerçeği getirmiştir, ama çoğu ondan hoşlanmamaktadır. [70]
Eğer gerçek onların heveslerine uysaydı, gökler, yer ve onlarda bulananlar bozulup giderdi. Onlara, kendilerine öğüt veren bir şey getirdik; onlar ise öğütlerinden yüz çevirirler. [71]
Yoksa sen onlardan bir ücret mi istiyorsun? Rabbinin ecri daha iyidir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır. [72]
Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadırlar. [73]
Aslında sen onları doğru yola çağırıyorsun ama, ahirete inanmayanlar bu yoldan sapmaktadırlar. [74]
Biz onlara acısak ve başlarındaki sıkıntıyı gidersek bile, azgınlıkları içinde bocalayıp kalırlar. [75]
And olsun ki, Biz onları azabla yakalamıştık, yine de Rablerine boyun eğmemiş ve yakarmamışlardı. [76]
Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler. [77]
Oysa, sizin için kulaklar, gözler ve kalbler vareden O'dur. Pek az şükrediyorsunuz. [78]
Sizi yerde yaratıp yayan O'dur ve O'nun huzurunda toplanacaksınız. [79]
Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz? [80]
Hayır; yine de öncekilerin dediklerini derler. [81]
Öncekiler: "Ölüp toprak ve bir yığın kemik olduğumuzda mı diriltileceğiz? And olsun ki biz ve daha önce de babalarımız tehdit edilmişti; bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir" demişlerdi. [82]
Öncekiler: "Ölüp toprak ve bir yığın kemik olduğumuzda mı diriltileceğiz? And olsun ki biz ve daha önce de babalarımız tehdit edilmişti; bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir" demişlerdi. [83]
De ki: "Biliyorsanız söyleyin, yer ve onda bulunanlar kimindir?" [84]
"Allah'ındır" diyecekler, "Öyleyse ders almaz mısınız?" de. [85]
"Yedi göğün de Rabbi, yüce arşın da Rabbi kimdir?" de. [86]
"Allah'tır" diyecekler! "Öyleyse O'na karşı gelmekten sakınmaz mısınız?" de. [87]
"Biliyorsanız söyleyin her şeyin hükümranlığı elinde olan, barındıran fakat himayeye muhtaç olmayan kimdir?" [88]
"Allah'tır" diyecekler; "Öyleyse nasıl aldanıyorsunuz" de. [89]
Hayır; Biz onlara gerçeği getirdik ama, onlar yalancıdırlar. [90]
Allah çocuk edinmemiştir; O'nun yanında hiçbir tanrı yoktur, olsaydı, her tanrı kendi yarattığı ile beraber gider ve birbirinden üstün olmağa çalışırlardı. Allah onların vasıflandırdıklarından münezzehtir. [91]
O, görülmeyeni de, görüleni de bilir. Koştukları ortaklardan yücedir. [92]
De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi." [93]
De ki: "Rabbim! Onların tehdit olundukları şeyi bana mutlaka göstereceksen, o zaman beni zalim milletin içinde bulundurma Yarabbi." [94]
Biz onlara vadettiğimizi sana elbette gösterebiliriz. [95]
Kötülüğü en iyi ile sav. Onların vasıflandırmalarını Biz daha iyi biliriz. [96]
De ki: "Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından Sana sığınırım." [97]
"Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım." [98]
Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. [99]
Onlardan birine ölüm gelince: "Rabbim! Beni geri çevir, belki, yapmadan bıraktığımı tamamlar, iyi iş işlerim" der. Hayır; bu söylediği sadece kendi lafıdır. Tekrar diriltilecekleri güne kadar arkalarında geriye dönmekten onları alıkoyan bir engel vardır. [100]
Sura üflendiği zaman, o gün, aralarındaki soy yakınlığı fayda vermez ve birbirlerine de birşey soramazlar. [101]
Tartıları ağır gelenler, işte onlar kurtuluşa ermiş olanlardır. [102]
Tartıları hafif gelenler, işte onlar, kendilerine yazık edendir, cehennemde temellidirler. [103]
Ateş onların yüzlerini yalar, dişleri sırıtıp kalır. [104]
Allah: "Ayetlerim size okunurken onları yalanlıyordunuz değil mi?" der. [105]
Şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi bedbahtlığımız yenmişti; sapık bir millet olmuştuk." [106]
"Rabbimiz! Bizi buradan çıkar, tekrar günaha dönersek, doğrusu zulmetmiş oluruz." [107]
Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der. [108]
Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der. [109]
Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der. [110]
Allah: "Sinin orada! Benimle konuşmayın. Kullarımdan bir topluluk: "Rabbimiz! inandık, artık bizi bağışla, bize acı. Sen acıyanların en iyisisin" diyordu. Siz ise, onları alaya alıyordunuz. Bu yaptıklarınız size Beni anmayı unutturuyordu. Onlara hep gülüyordunuz. Sabretmelerine karşılık bugün onları mükafatlandırdım. Doğrusu onlar kurtulanlardır" der. [111]
Allah onlara yine: "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız" der. [112]
"Bir gün veya daha az bir süre kaldık, sayanlara sor" derler. [113]
Allah' "Pek az kaldınız, keşke bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" der. [114]
Allah' "Pek az kaldınız, keşke bilseydiniz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?" der. [115]
Gerçek hükümdar olan Allah yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, yüce arşın Rabbidir. [116]
Allah'la beraber, varlığına hiçbir delili olmadığı halde başka tanrıya tapanın hesabını Rabbi görecektir. İnkarcılar elbette kurtulamazlar. [117]
De ki: "Rabbim! Bağışla, merhamet et, Sen merhamet edenlerin en hayırlısısın." [118]