القمر
Kamer
Al-Qamar
Çevirmen: Diyanet İşleri
Dil: Türkçe
Kaynak: tanzil.net/trans
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
ٱقْتَرَبَتِ ٱلسَّاعَةُ وَٱنشَقَّ ٱلْقَمَرُ
Kıyamet saati yaklaşır, ay yarılır; onlar bir delil görünce hala yüz çevirirler ve: "Süregelen bir sihir" derler.
Çeviri Yazı
iḳterabeti-ssâ`atü venşeḳḳa-lḳamer.
وَإِن يَرَوْا۟ ءَايَةً يُعْرِضُوا۟ وَيَقُولُوا۟ سِحْرٌ مُّسْتَمِرٌّ
Kıyamet saati yaklaşır, ay yarılır; onlar bir delil görünce hala yüz çevirirler ve: "Süregelen bir sihir" derler.
Çeviri Yazı
veiy yerav âyetey yü`riḍû veyeḳûlû siḥrum müstemirr.
وَكَذَّبُوا۟ وَٱتَّبَعُوٓا۟ أَهْوَآءَهُمْ ۚ وَكُلُّ أَمْرٍ مُّسْتَقِرٌّ
Yalanlarlar da kendi heveslerine uyarlar. Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardır.
Çeviri Yazı
vekeẕẕebû vettebe`û ehvâehüm veküllü emrim müsteḳirr.
وَلَقَدْ جَآءَهُم مِّنَ ٱلْأَنۢبَآءِ مَا فِيهِ مُزْدَجَرٌ
And olsun ki, onları bu hallerinden vazgeçirecek nice haberler gelmiştir.
Çeviri Yazı
veleḳad câehüm mine-l'embâi mâ fîhi müzdecer.
حِكْمَةٌۢ بَـٰلِغَةٌ ۖ فَمَا تُغْنِ ٱلنُّذُرُ
Bu haberlerin her birinde üstün hikmet vardır; ama uyarmalar fayda vermiyor.
Çeviri Yazı
ḥikmetüm bâligatün femâ tugni-nnüẕür.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ ۘ يَوْمَ يَدْعُ ٱلدَّاعِ إِلَىٰ شَىْءٍ نُّكُرٍ
Öyleyse onlardan yüz çevir; çağıran, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün;
Çeviri Yazı
fetevelle `anhüm. yevme yed`u-ddâ`i ilâ şey'in nükür.
خُشَّعًا أَبْصَـٰرُهُمْ يَخْرُجُونَ مِنَ ٱلْأَجْدَاثِ كَأَنَّهُمْ جَرَادٌ مُّنتَشِرٌ
Gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: "Bu, zorlu bir gündür" derler.
Çeviri Yazı
ḫuşşe`an ebṣâruhüm yaḫrucûne mine-l'ecdâŝi keennehüm cerâdüm münteşir.
مُّهْطِعِينَ إِلَى ٱلدَّاعِ ۖ يَقُولُ ٱلْكَـٰفِرُونَ هَـٰذَا يَوْمٌ عَسِرٌ
Gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: "Bu, zorlu bir gündür" derler.
Çeviri Yazı
mühti`îne ile-ddâ`. yeḳûlü-lkâfirûne hâẕâ yevmün `asir.
كَذَّبَتْ قَبْلَهُمْ قَوْمُ نُوحٍ فَكَذَّبُوا۟ عَبْدَنَا وَقَالُوا۟ مَجْنُونٌ وَٱزْدُجِرَ
Bu ortak koşanlardan önce Nuh milleti de yalanlamış, kulumuzu yalanlayarak: "Delidir" demişlerdi, yolu kesilmişti.
Çeviri Yazı
keẕẕebet ḳablehüm ḳavmü nûḥin fekeẕẕebû `abdenâ veḳâlû mecnûnüv vezdücira.
فَدَعَا رَبَّهُۥٓ أَنِّى مَغْلُوبٌ فَٱنتَصِرْ
O da: "Ben yenildim, bana yardım et" diye Rabbine yalvarmıştı.
Çeviri Yazı
fede`â rabbehû ennî maglûbün fenteṣir.
فَفَتَحْنَآ أَبْوَٰبَ ٱلسَّمَآءِ بِمَآءٍ مُّنْهَمِرٍ
Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşanan sularla açtık.
Çeviri Yazı
fefetaḥnâ ebvâbe-ssemâi bimâim münhemir.
وَفَجَّرْنَا ٱلْأَرْضَ عُيُونًا فَٱلْتَقَى ٱلْمَآءُ عَلَىٰٓ أَمْرٍ قَدْ قُدِرَ
Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık; her iki su, takdir edilen bir ölçüye göre birleşti.
Çeviri Yazı
vefeccerne-l'arḍa `uyûnen felteḳe-lmâü `alâ emrin ḳad ḳudir.
وَحَمَلْنَـٰهُ عَلَىٰ ذَاتِ أَلْوَٰحٍ وَدُسُرٍ
Onu, tahtadan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik; inkar edilmiş olan Nuh'a mükafat olarak verdiğimiz gemi nezaretimiz altında yüzüyordu.
Çeviri Yazı
veḥamelnâhü `alâ ẕâti elvâḥiv vedüsür.
تَجْرِى بِأَعْيُنِنَا جَزَآءً لِّمَن كَانَ كُفِرَ
Onu, tahtadan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik; inkar edilmiş olan Nuh'a mükafat olarak verdiğimiz gemi nezaretimiz altında yüzüyordu.
Çeviri Yazı
tecrî bia`yüninâ. cezâel limen kâne küfira.
وَلَقَد تَّرَكْنَـٰهَآ ءَايَةً فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
And olsun ki Biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık; öğüt alan yok mudur?
Çeviri Yazı
veleḳat teraknâhâ âyeten fehel mim müddekir.
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
Çeviri Yazı
fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
Çeviri Yazı
veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.
كَذَّبَتْ عَادٌ فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
Ad milleti peygamberini yalanlamıştı; Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
Çeviri Yazı
keẕẕebet `âdün fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.
إِنَّآ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ رِيحًا صَرْصَرًا فِى يَوْمِ نَحْسٍ مُّسْتَمِرٍّ
Nitekim üzerlerine, insanları, sökülmüş hurma kütüğü gibi kopararak yere seren, dondurucu bir rüzgarı uğursuzluğu devam eden bir günde gönderdik.
Çeviri Yazı
innâ erselnâ `aleyhim rîḥan ṣarṣaran fî yevmi naḥsim müstemirr.
تَنزِعُ ٱلنَّاسَ كَأَنَّهُمْ أَعْجَازُ نَخْلٍ مُّنقَعِرٍ
Nitekim üzerlerine, insanları, sökülmüş hurma kütüğü gibi kopararak yere seren, dondurucu bir rüzgarı uğursuzluğu devam eden bir günde gönderdik.
Çeviri Yazı
tenzi`u-nnâse keennehüm a`câzü naḫlim münḳa`ir.
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
Çeviri Yazı
fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
Çeviri Yazı
veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.
كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِٱلنُّذُرِ
Semud milleti uyaran peygamberleri yalanladı.
Çeviri Yazı
keẕẕebet ŝemûdü binnüẕür.
فَقَالُوٓا۟ أَبَشَرًا مِّنَّا وَٰحِدًا نَّتَّبِعُهُۥٓ إِنَّآ إِذًا لَّفِى ضَلَـٰلٍ وَسُعُرٍ
"İçimizden bir insana mı uyacağız? O zaman biz sapıklık ve delilik etmiş oluruz. Kitap, aramızda, ona mı verilmiş? Hayır, o pek yalancı ve şımarığın biridir" dediler.
Çeviri Yazı
feḳâlû ebeşeram minnâ vâḥiden nettebi`uhû innâ iẕel lefî ḍalâliv vesü`ur.
أَءُلْقِىَ ٱلذِّكْرُ عَلَيْهِ مِنۢ بَيْنِنَا بَلْ هُوَ كَذَّابٌ أَشِرٌ
"İçimizden bir insana mı uyacağız? O zaman biz sapıklık ve delilik etmiş oluruz. Kitap, aramızda, ona mı verilmiş? Hayır, o pek yalancı ve şımarığın biridir" dediler.
Çeviri Yazı
eülḳiye-ẕẕikru `aleyhi mim beyninâ bel hüve keẕẕâbün eşir.
سَيَعْلَمُونَ غَدًا مَّنِ ٱلْكَذَّابُ ٱلْأَشِرُ
Yarın, kimin pek yalancı ve şımarık olduğunu bileceklerdir.
Çeviri Yazı
seya`lemûne gadem meni-lkeẕẕâbü-l'eşir.
إِنَّا مُرْسِلُوا۟ ٱلنَّاقَةِ فِتْنَةً لَّهُمْ فَٱرْتَقِبْهُمْ وَٱصْطَبِرْ
Doğrusu, onları denemek üzere dişi deveyi gönderen Biziz. Salih'e şöyle demiştik: "Onları gözetle ve sabret;
Çeviri Yazı
innâ mürsilü-nnâḳati fitnetel lehüm ferteḳibhüm vaṣṭabir.
وَنَبِّئْهُمْ أَنَّ ٱلْمَآءَ قِسْمَةٌۢ بَيْنَهُمْ ۖ كُلُّ شِرْبٍ مُّحْتَضَرٌ
Onlara, sıralarına göre suyun kendileriyle o deve aralarında pay edilmiş olunduğunu söyle."
Çeviri Yazı
venebbi'hüm enne-lmâe ḳismetüm beynehüm. küllü şirbim muḥteḍar.
فَنَادَوْا۟ صَاحِبَهُمْ فَتَعَاطَىٰ فَعَقَرَ
Ama bir arkadaşlarını çağırdılar, o da kılıcını alarak deveyi kesti.
Çeviri Yazı
fenâdev ṣâḥibehüm fete`âṭâ fe`aḳara.
فَكَيْفَ كَانَ عَذَابِى وَنُذُرِ
Benim azabım ve uyarmam nasılmış?
Çeviri Yazı
fekeyfe kâne `aẕâbî venüẕür.
إِنَّآ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ صَيْحَةً وَٰحِدَةً فَكَانُوا۟ كَهَشِيمِ ٱلْمُحْتَظِرِ
Nitekim üzerlerine bir çığlık gönderdik de, ağılcıların kullandığı kurumuş ot gibi oldular.
Çeviri Yazı
innâ erselnâ `aleyhim ṣayḥatev vâḥideten fekânû keheşîmi-lmuḥteżir.
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
Çeviri Yazı
veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.
كَذَّبَتْ قَوْمُ لُوطٍۭ بِٱلنُّذُرِ
Lut milleti uyaran peygamberleri yalanladı.
Çeviri Yazı
keẕẕebet ḳavmü lûṭim binnüẕür.
إِنَّآ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمْ حَاصِبًا إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ ۖ نَّجَّيْنَـٰهُم بِسَحَرٍ
Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdik. Ancak, Lut'un taraftarlarını, katımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. Şükredene işte böyle mükafat veririz.
Çeviri Yazı
innâ erselnâ `aleyhim ḥâṣiben illâ âle lûṭ. necceynâhüm biseḥar.
نِّعْمَةً مِّنْ عِندِنَا ۚ كَذَٰلِكَ نَجْزِى مَن شَكَرَ
Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdik. Ancak, Lut'un taraftarlarını, katımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. Şükredene işte böyle mükafat veririz.
Çeviri Yazı
ni`metem min `indinâ. keẕâlike neczî men şekera.
وَلَقَدْ أَنذَرَهُم بَطْشَتَنَا فَتَمَارَوْا۟ بِٱلنُّذُرِ
Lut, and olsun ki, onları Bizim yakalamamızla uyarmıştı, ama onlar uyarmaları şüphe ile karşılayarak dinlemediler.
Çeviri Yazı
veleḳad enẕerahüm baṭşetenâ fetemârav binnüẕür.
وَلَقَدْ رَٰوَدُوهُ عَن ضَيْفِهِۦ فَطَمَسْنَآ أَعْيُنَهُمْ فَذُوقُوا۟ عَذَابِى وَنُذُرِ
And olsun ki, onlar Lut'un konukları olan melekleri elde etmeye kalkıştılar, bunun üzerine gözlerini kör ettik. "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik.
Çeviri Yazı
veleḳad râvedûhü `an ḍayfihî feṭamesnâ a`yünehüm feẕûḳû `aẕâbî venüẕür.
وَلَقَدْ صَبَّحَهُم بُكْرَةً عَذَابٌ مُّسْتَقِرٌّ
And olsun ki, sabah erken, önü alınmaz bir azap başlarına geldi.
Çeviri Yazı
veleḳad ṣabbeḥahüm bükraten `aẕâbüm müsteḳirr.
فَذُوقُوا۟ عَذَابِى وَنُذُرِ
"Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik.
Çeviri Yazı
feẕûḳû `aẕâbî venüẕür.
وَلَقَدْ يَسَّرْنَا ٱلْقُرْءَانَ لِلذِّكْرِ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
Çeviri Yazı
veleḳad yesserne-lḳur'âne liẕẕikri fehel mim müddekir.
وَلَقَدْ جَآءَ ءَالَ فِرْعَوْنَ ٱلنُّذُرُ
And olsun ki, Firavun erkanına uyaranlar geldi.
Çeviri Yazı
veleḳad câe âle fir`avne-nnüẕür.
كَذَّبُوا۟ بِـَٔايَـٰتِنَا كُلِّهَا فَأَخَذْنَـٰهُمْ أَخْذَ عَزِيزٍ مُّقْتَدِرٍ
Mucizelerimizin hepsini yalanladılar. Bunun üzerine onları güç ve kuvvet sahibi olana yakışır bir şekilde yakaladık.
Çeviri Yazı
keẕẕebû biâyâtinâ küllihâ feeḫaẕnâhüm aḫẕe `azîzim muḳtedir.
أَكُفَّارُكُمْ خَيْرٌ مِّنْ أُو۟لَـٰٓئِكُمْ أَمْ لَكُم بَرَآءَةٌ فِى ٱلزُّبُرِ
Sizin inkarcılarınız bunlardan daha mı üstündür? Yoksa Kitablarda size bir kurtuluş belgesi mi var?
Çeviri Yazı
eküffâruküm ḫayrum min ülâiküm em leküm berâetün fi-zzübür.
أَمْ يَقُولُونَ نَحْنُ جَمِيعٌ مُّنتَصِرٌ
Yoksa: "Biz öç alabilecek bir topluluğuz" mu diyorlar?
Çeviri Yazı
em yeḳûlûne naḥnü cemî`um münteṣir.
سَيُهْزَمُ ٱلْجَمْعُ وَيُوَلُّونَ ٱلدُّبُرَ
Toplulukları dağıtılacak, yüzgeri edileceklerdir.
Çeviri Yazı
seyühzemü-lcem`u veyüvellûne-ddübüra.
بَلِ ٱلسَّاعَةُ مَوْعِدُهُمْ وَٱلسَّاعَةُ أَدْهَىٰ وَأَمَرُّ
Kıyamet onların azap ile vadedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür!
Çeviri Yazı
beli-ssâ`atü mev`idühüm vessâ`atü edhâ veemerr.
إِنَّ ٱلْمُجْرِمِينَ فِى ضَلَـٰلٍ وَسُعُرٍ
Doğrusu suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.
Çeviri Yazı
inne-lmücrimîne fî ḍalâliv vesü`ur.
يَوْمَ يُسْحَبُونَ فِى ٱلنَّارِ عَلَىٰ وُجُوهِهِمْ ذُوقُوا۟ مَسَّ سَقَرَ
Ateşe yüzüstü sürüldükleri gün, onlara: "Cehennemin dokunan azabını tadın" denir.
Çeviri Yazı
yevme yüsḥabûne fi-nnâri `alâ vucûhihim. ẕûḳû messe seḳara.
إِنَّا كُلَّ شَىْءٍ خَلَقْنَـٰهُ بِقَدَرٍ
Şüphesiz Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır.
Çeviri Yazı
innâ külle şey'in ḫalaḳnâhü biḳader.
وَمَآ أَمْرُنَآ إِلَّا وَٰحِدَةٌ كَلَمْحٍۭ بِٱلْبَصَرِ
Bizim buyruğumuz bir göz kırpması gibi anidir.
Çeviri Yazı
vemâ emrunâ illâ vâḥidetün kelemḥim bilbeṣar.
وَلَقَدْ أَهْلَكْنَآ أَشْيَاعَكُمْ فَهَلْ مِن مُّدَّكِرٍ
And olsun ki, benzerlerinizi yok etti, öğüt alan yok mudur?
Çeviri Yazı
veleḳad ehleknâ eşyâ`aküm fehel mim müddekir.
وَكُلُّ شَىْءٍ فَعَلُوهُ فِى ٱلزُّبُرِ
İnsanların yaptıkları her şey kitablarda kayıtlıdır.
Çeviri Yazı
veküllü şey'in fe`alûhü fi-zzübür.
وَكُلُّ صَغِيرٍ وَكَبِيرٍ مُّسْتَطَرٌ
Küçük ve büyük, hepsi satır satırdır.
Çeviri Yazı
veküllü ṣagîriv vekebîrim müsteṭar.
إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّـٰتٍ وَنَهَرٍ
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, güçlü hükümdarın katında, yüksek bir derecede, cennetlerde ferahlık ve aydınlık içindedirler.
Çeviri Yazı
inne-lmütteḳîne fî cennâtiv veneher.
فِى مَقْعَدِ صِدْقٍ عِندَ مَلِيكٍ مُّقْتَدِرٍۭ
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, güçlü hükümdarın katında, yüksek bir derecede, cennetlerde ferahlık ve aydınlık içindedirler.
Çeviri Yazı
fî maḳ`adi ṣidḳin `inde melîkim muḳtedir.
Bölüm 54
Kıyamet saati yaklaşır, ay yarılır; onlar bir delil görünce hala yüz çevirirler ve: "Süregelen bir sihir" derler. [1]
Kıyamet saati yaklaşır, ay yarılır; onlar bir delil görünce hala yüz çevirirler ve: "Süregelen bir sihir" derler. [2]
Yalanlarlar da kendi heveslerine uyarlar. Ama her işin karar kılacağı bir sonucu vardır. [3]
And olsun ki, onları bu hallerinden vazgeçirecek nice haberler gelmiştir. [4]
Bu haberlerin her birinde üstün hikmet vardır; ama uyarmalar fayda vermiyor. [5]
Öyleyse onlardan yüz çevir; çağıran, görülmemiş ve tanınmamış bir şeye çağırdığı gün; [6]
Gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: "Bu, zorlu bir gündür" derler. [7]
Gözleri dalgın dalgın, çekirgeler gibi yayılmış, o çağırana koşarak kabirlerden çıkarlar. İnkarcılar: "Bu, zorlu bir gündür" derler. [8]
Bu ortak koşanlardan önce Nuh milleti de yalanlamış, kulumuzu yalanlayarak: "Delidir" demişlerdi, yolu kesilmişti. [9]
O da: "Ben yenildim, bana yardım et" diye Rabbine yalvarmıştı. [10]
Biz de bunun üzerine gök kapılarını boşanan sularla açtık. [11]
Yeryüzünde kaynaklar fışkırttık; her iki su, takdir edilen bir ölçüye göre birleşti. [12]
Onu, tahtadan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik; inkar edilmiş olan Nuh'a mükafat olarak verdiğimiz gemi nezaretimiz altında yüzüyordu. [13]
Onu, tahtadan yapılmış, mıhla çakılmış bir gemiye bindirdik; inkar edilmiş olan Nuh'a mükafat olarak verdiğimiz gemi nezaretimiz altında yüzüyordu. [14]
And olsun ki Biz, o gemiyi bir ibret olarak bıraktık; öğüt alan yok mudur? [15]
Benim azabım ve uyarmam nasılmış? [16]
And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? [17]
Ad milleti peygamberini yalanlamıştı; Benim azabım ve uyarmam nasılmış? [18]
Nitekim üzerlerine, insanları, sökülmüş hurma kütüğü gibi kopararak yere seren, dondurucu bir rüzgarı uğursuzluğu devam eden bir günde gönderdik. [19]
Nitekim üzerlerine, insanları, sökülmüş hurma kütüğü gibi kopararak yere seren, dondurucu bir rüzgarı uğursuzluğu devam eden bir günde gönderdik. [20]
Benim azabım ve uyarmam nasılmış? [21]
And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? [22]
Semud milleti uyaran peygamberleri yalanladı. [23]
"İçimizden bir insana mı uyacağız? O zaman biz sapıklık ve delilik etmiş oluruz. Kitap, aramızda, ona mı verilmiş? Hayır, o pek yalancı ve şımarığın biridir" dediler. [24]
"İçimizden bir insana mı uyacağız? O zaman biz sapıklık ve delilik etmiş oluruz. Kitap, aramızda, ona mı verilmiş? Hayır, o pek yalancı ve şımarığın biridir" dediler. [25]
Yarın, kimin pek yalancı ve şımarık olduğunu bileceklerdir. [26]
Doğrusu, onları denemek üzere dişi deveyi gönderen Biziz. Salih'e şöyle demiştik: "Onları gözetle ve sabret; [27]
Onlara, sıralarına göre suyun kendileriyle o deve aralarında pay edilmiş olunduğunu söyle." [28]
Ama bir arkadaşlarını çağırdılar, o da kılıcını alarak deveyi kesti. [29]
Benim azabım ve uyarmam nasılmış? [30]
Nitekim üzerlerine bir çığlık gönderdik de, ağılcıların kullandığı kurumuş ot gibi oldular. [31]
And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? [32]
Lut milleti uyaran peygamberleri yalanladı. [33]
Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdik. Ancak, Lut'un taraftarlarını, katımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. Şükredene işte böyle mükafat veririz. [34]
Biz de üzerlerine taş yağdıran bir rüzgar gönderdik. Ancak, Lut'un taraftarlarını, katımızdan bir nimet olarak seher vakti kurtardık. Şükredene işte böyle mükafat veririz. [35]
Lut, and olsun ki, onları Bizim yakalamamızla uyarmıştı, ama onlar uyarmaları şüphe ile karşılayarak dinlemediler. [36]
And olsun ki, onlar Lut'un konukları olan melekleri elde etmeye kalkıştılar, bunun üzerine gözlerini kör ettik. "Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik. [37]
And olsun ki, sabah erken, önü alınmaz bir azap başlarına geldi. [38]
"Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın" dedik. [39]
And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur? [40]
And olsun ki, Firavun erkanına uyaranlar geldi. [41]
Mucizelerimizin hepsini yalanladılar. Bunun üzerine onları güç ve kuvvet sahibi olana yakışır bir şekilde yakaladık. [42]
Sizin inkarcılarınız bunlardan daha mı üstündür? Yoksa Kitablarda size bir kurtuluş belgesi mi var? [43]
Yoksa: "Biz öç alabilecek bir topluluğuz" mu diyorlar? [44]
Toplulukları dağıtılacak, yüzgeri edileceklerdir. [45]
Kıyamet onların azap ile vadedildikleri gündür. O ne korkunç, ne acı bir gündür! [46]
Doğrusu suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler. [47]
Ateşe yüzüstü sürüldükleri gün, onlara: "Cehennemin dokunan azabını tadın" denir. [48]
Şüphesiz Biz her şeyi bir ölçüye göre yaratmışızdır. [49]
Bizim buyruğumuz bir göz kırpması gibi anidir. [50]
And olsun ki, benzerlerinizi yok etti, öğüt alan yok mudur? [51]
İnsanların yaptıkları her şey kitablarda kayıtlıdır. [52]
Küçük ve büyük, hepsi satır satırdır. [53]
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, güçlü hükümdarın katında, yüksek bir derecede, cennetlerde ferahlık ve aydınlık içindedirler. [54]
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, güçlü hükümdarın katında, yüksek bir derecede, cennetlerde ferahlık ve aydınlık içindedirler. [55]