الذاريات
Zariyat
Adh-Dhāriyāt
Çevirmen: Diyanet İşleri
Dil: Türkçe
Kaynak: tanzil.net/trans
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla
وَٱلذَّٰرِيَـٰتِ ذَرْوًا
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.
Çeviri Yazı
veẕẕâriyâti ẕervâ.
فَٱلْحَـٰمِلَـٰتِ وِقْرًا
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.
Çeviri Yazı
felḥâmilâti viḳrâ.
فَٱلْجَـٰرِيَـٰتِ يُسْرًا
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.
Çeviri Yazı
felcâriyâti yüsrâ.
فَٱلْمُقَسِّمَـٰتِ أَمْرًا
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.
Çeviri Yazı
felmüḳassimâti emrâ.
إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٌ
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.
Çeviri Yazı
innemâ tû`adûne leṣâdiḳ.
وَإِنَّ ٱلدِّينَ لَوَٰقِعٌ
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir.
Çeviri Yazı
veinne-ddîne levâḳi`.
وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلْحُبُكِ
İçinde yörüngeler bulunan göğe and olsun ki, ey inkarcılar, siz, şüphesiz aykırı görüştesiniz.
Çeviri Yazı
vessemâi ẕâti-lḥubük.
إِنَّكُمْ لَفِى قَوْلٍ مُّخْتَلِفٍ
İçinde yörüngeler bulunan göğe and olsun ki, ey inkarcılar, siz, şüphesiz aykırı görüştesiniz.
Çeviri Yazı
inneküm lefî ḳavlim muḫtelif.
يُؤْفَكُ عَنْهُ مَنْ أُفِكَ
Bundan, dönebilecek kimseler döndürülür.
Çeviri Yazı
yü'fekü `anhü men üfik.
قُتِلَ ٱلْخَرَّٰصُونَ
Yalancılığı itiyat edinenlerin, bilgisizliğe saplanıp kalanların canları çıksın!
Çeviri Yazı
ḳutile-lḫarrâṣûn.
ٱلَّذِينَ هُمْ فِى غَمْرَةٍ سَاهُونَ
Yalancılığı itiyat edinenlerin, bilgisizliğe saplanıp kalanların canları çıksın!
Çeviri Yazı
elleẕîne hüm fî gamratin sâhûn.
يَسْـَٔلُونَ أَيَّانَ يَوْمُ ٱلدِّينِ
İşlerin karşılık göreceği günün zamanını sorarlar.
Çeviri Yazı
yes'elûne eyyâne yevmü-ddîn.
يَوْمَ هُمْ عَلَى ٱلنَّارِ يُفْتَنُونَ
O, kendilerinin ateşte azap görecekleri gündür.
Çeviri Yazı
yevme hüm `ale-nnâri yüftenûn.
ذُوقُوا۟ فِتْنَتَكُمْ هَـٰذَا ٱلَّذِى كُنتُم بِهِۦ تَسْتَعْجِلُونَ
Onlara: "Azabınızı tadın; işte acele beklediğiniz bu idi" denir.
Çeviri Yazı
ẕûḳû fitneteküm. hâẕe-lleẕî küntüm bihî testa`cilûn.
إِنَّ ٱلْمُتَّقِينَ فِى جَنَّـٰتٍ وَعُيُونٍ
Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyi davrananlardı.
Çeviri Yazı
inne-lmütteḳîne fî cennâtiv ve`uyûn.
ءَاخِذِينَ مَآ ءَاتَىٰهُمْ رَبُّهُمْ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَبْلَ ذَٰلِكَ مُحْسِنِينَ
Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyi davrananlardı.
Çeviri Yazı
âḫiẕîne mâ âtâhüm rabbühüm. innehüm kânû ḳable ẕâlike muḥsinîn.
كَانُوا۟ قَلِيلًا مِّنَ ٱلَّيْلِ مَا يَهْجَعُونَ
Onlar, geceleri az uyuyanlardı.
Çeviri Yazı
kânû ḳalîlem mine-lleyli mâ yehce`ûn.
وَبِٱلْأَسْحَارِ هُمْ يَسْتَغْفِرُونَ
Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi.
Çeviri Yazı
vebil'esḥâri hüm yestagfirûn.
وَفِىٓ أَمْوَٰلِهِمْ حَقٌّ لِّلسَّآئِلِ وَٱلْمَحْرُومِ
Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi.
Çeviri Yazı
vefî emvâlihim ḥaḳḳul lissâili velmaḥrûm.
وَفِى ٱلْأَرْضِ ءَايَـٰتٌ لِّلْمُوقِنِينَ
Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah'ın varlığına nice deliller vardır; görmez misiniz?
Çeviri Yazı
vefi-l'arḍi âyâtül lilmûḳinîn.
وَفِىٓ أَنفُسِكُمْ ۚ أَفَلَا تُبْصِرُونَ
Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah'ın varlığına nice deliller vardır; görmez misiniz?
Çeviri Yazı
vefî enfüsiküm. efelâ tübṣirûn.
وَفِى ٱلسَّمَآءِ رِزْقُكُمْ وَمَا تُوعَدُونَ
Rızkınız da, size söz verilen azap da yukarıdan gelir.
Çeviri Yazı
vefi-ssemâi rizḳuküm vemâ tû`adûn.
فَوَرَبِّ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ إِنَّهُۥ لَحَقٌّ مِّثْلَ مَآ أَنَّكُمْ تَنطِقُونَ
Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir.
Çeviri Yazı
feverabbi-ssemâi vel'arḍi innehû leḥaḳḳum miŝle mâ enneküm tenṭiḳûn.
هَلْ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ضَيْفِ إِبْرَٰهِيمَ ٱلْمُكْرَمِينَ
İbrahim'in ikram edilmiş konuklarının haberi sana geldi mi?
Çeviri Yazı
hel etâke ḥadîŝü ḍayfi ibrâhîme-lmükramîn.
إِذْ دَخَلُوا۟ عَلَيْهِ فَقَالُوا۟ سَلَـٰمًا ۖ قَالَ سَلَـٰمٌ قَوْمٌ مُّنكَرُونَ
Onlar, İbrahim'in yanına girip: "Selam sana" demişlerdi, İbrahim de: "Selam size" demişti; içinden de, onların "tanınmamış bir topluluk" olduğunu geçirmişti.
Çeviri Yazı
iẕ deḫalû `aleyhi feḳâlû selâmâ. ḳâle selâm. ḳavmüm münkerûn.
فَرَاغَ إِلَىٰٓ أَهْلِهِۦ فَجَآءَ بِعِجْلٍ سَمِينٍ
Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş, onların önüne sürüp: "Yemez misiniz?" demişti.
Çeviri Yazı
ferâga ilâ ehlihî fecâe bi`iclin semîn.
فَقَرَّبَهُۥٓ إِلَيْهِمْ قَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş, onların önüne sürüp: "Yemez misiniz?" demişti.
Çeviri Yazı
feḳarrabehû ileyhim ḳâle elâ te'külûn.
فَأَوْجَسَ مِنْهُمْ خِيفَةً ۖ قَالُوا۟ لَا تَخَفْ ۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَـٰمٍ عَلِيمٍ
(Yemediklerini görünce) onlardan endişeye düştü; "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğul sahibi olacağını müjdelediler.
Çeviri Yazı
feevcese minhüm ḫîfeh. ḳâlû lâ teḫaf. vebeşşerûhü bigulâmin `alîm.
فَأَقْبَلَتِ ٱمْرَأَتُهُۥ فِى صَرَّةٍ فَصَكَّتْ وَجْهَهَا وَقَالَتْ عَجُوزٌ عَقِيمٌ
Bunun üzerine karısı hayretle seslenerek geldi, elleriyle yüzünü kapayarak: "kısır bir kocakarı!" dedi.
Çeviri Yazı
feaḳbeleti-mraetühû fî ṣarratin feṣakket vechehâ veḳâlet `acûzün `aḳîm.
قَالُوا۟ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِ ۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْحَكِيمُ ٱلْعَلِيمُ
Melekler: "Bu böyledir, Rabbin söylemiştir; doğrusu O, Hakim olandır, bilendir" dediler.
Çeviri Yazı
ḳâlû keẕâliki ḳâle rabbük. innehû hüve-lḥakîmü-l`alîm.
قَالَ فَمَا خَطْبُكُمْ أَيُّهَا ٱلْمُرْسَلُونَ
İbrahim: "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi.
Çeviri Yazı
ḳâle femâ ḫaṭbüküm eyyühe-lmürselûn.
قَالُوٓا۟ إِنَّآ أُرْسِلْنَآ إِلَىٰ قَوْمٍ مُّجْرِمِينَ
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler.
Çeviri Yazı
ḳâlû innâ ürsilnâ ilâ ḳavmim mücrimîn.
لِنُرْسِلَ عَلَيْهِمْ حِجَارَةً مِّن طِينٍ
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler.
Çeviri Yazı
linürsile `aleyhim ḥicâratem min ṭîn.
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلْمُسْرِفِينَ
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler.
Çeviri Yazı
müsevvemeten `inde rabbike lilmüsrifîn.
فَأَخْرَجْنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Bunun üzerine, suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık.
Çeviri Yazı
feaḫracnâ men kâne fîhâ mine-lmü'minîn.
فَمَا وَجَدْنَا فِيهَا غَيْرَ بَيْتٍ مِّنَ ٱلْمُسْلِمِينَ
Zaten orada, kendini Allah'a vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk.
Çeviri Yazı
femâ vecednâ fîhâ gayra beytim mine-lmüslimîn.
وَتَرَكْنَا فِيهَآ ءَايَةً لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ ٱلْعَذَابَ ٱلْأَلِيمَ
Can yakıcı azabdan korkanlar için, o beldede bir işaret, bir kalıntı bıraktık.
Çeviri Yazı
veteraknâ fîhâ âyetel lilleẕîne yeḫâfûne-l`aẕâbe-l'elîm.
وَفِى مُوسَىٰٓ إِذْ أَرْسَلْنَـٰهُ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ بِسُلْطَـٰنٍ مُّبِينٍ
Musa'nın başından geçenlerde de ibret vardır: Onu apaçık delille Firavun'a gönderdik.
Çeviri Yazı
vefî mûsâ iẕ erselnâhü ilâ fir`avne bisülṭânim mübîn.
فَتَوَلَّىٰ بِرُكْنِهِۦ وَقَالَ سَـٰحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yüz çevirdi; "sihirbazdır veya delidir" dedi.
Çeviri Yazı
fetevellâ biruknihî veḳâle sâḥirun ev mecnûn.
فَأَخَذْنَـٰهُ وَجُنُودَهُۥ فَنَبَذْنَـٰهُمْ فِى ٱلْيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٌ
Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.
Çeviri Yazı
feeḫaẕnâhü vecünûdehû fenebeẕnâhüm fi-lyemmi vehüve mülîm.
وَفِى عَادٍ إِذْ أَرْسَلْنَا عَلَيْهِمُ ٱلرِّيحَ ٱلْعَقِيمَ
Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik.
Çeviri Yazı
vefî `âdin iẕ erselnâ `aleyhimü-rrîḥa-l`aḳîm.
مَا تَذَرُ مِن شَىْءٍ أَتَتْ عَلَيْهِ إِلَّا جَعَلَتْهُ كَٱلرَّمِيمِ
Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik.
Çeviri Yazı
mâ teẕeru min şey'in etet `aleyhi illâ ce`alethü kelramîm.
وَفِى ثَمُودَ إِذْ قِيلَ لَهُمْ تَمَتَّعُوا۟ حَتَّىٰ حِينٍ
Semud milletinin başına gelende de ibret vardır: Onlara, "Bir süreye kadar zevklenin" denmişti.
Çeviri Yazı
vefî ŝemûde iẕ ḳîle lehüm temette`û ḥattâ ḥîn.
فَعَتَوْا۟ عَنْ أَمْرِ رَبِّهِمْ فَأَخَذَتْهُمُ ٱلصَّـٰعِقَةُ وَهُمْ يَنظُرُونَ
Onlar Rablerinin buyruğundan çıkmışlardı; bunun üzerine kendilerini gözleri göre göre yıldırım çarptı.
Çeviri Yazı
fe`atev `an emri rabbihim feeḫaẕethümu-ṣṣâ`iḳatü vehüm yenżurûn.
فَمَا ٱسْتَطَـٰعُوا۟ مِن قِيَامٍ وَمَا كَانُوا۟ مُنتَصِرِينَ
Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım da görmediler.
Çeviri Yazı
feme-steṭâ`û min ḳiyâmiv vemâ kânû münteṣirîn.
وَقَوْمَ نُوحٍ مِّن قَبْلُ ۖ إِنَّهُمْ كَانُوا۟ قَوْمًا فَـٰسِقِينَ
Daha önce de Nuh milletini cezalandırmıştık. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir milletti.
Çeviri Yazı
veḳavme nûḥim min ḳabl. innehüm kânû ḳavmen fâsiḳîn.
وَٱلسَّمَآءَ بَنَيْنَـٰهَا بِأَيْي۟دٍ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ
Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.
Çeviri Yazı
vessemâe beneynâhâ bieydiv veinnâ lemûsi`ûn.
وَٱلْأَرْضَ فَرَشْنَـٰهَا فَنِعْمَ ٱلْمَـٰهِدُونَ
Yeryüzünü biz yayıp döşedik: Ne güzel döşeyiciyiz!
Çeviri Yazı
vel'arḍa feraşnâhâ feni`me-lmâhidûn.
وَمِن كُلِّ شَىْءٍ خَلَقْنَا زَوْجَيْنِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
İbret alasınız diye her şeyi çift çift yaratmışızdır.
Çeviri Yazı
vemin külli şey'in ḫalaḳnâ zevceyni le`alleküm teẕekkerûn.
فَفِرُّوٓا۟ إِلَى ٱللَّهِ ۖ إِنِّى لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
De ki: "Öyleyse Allah'a koşusun; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım."
Çeviri Yazı
fefirrû ile-llâh. innî leküm minhü neẕîrum mübîn.
وَلَا تَجْعَلُوا۟ مَعَ ٱللَّهِ إِلَـٰهًا ءَاخَرَ ۖ إِنِّى لَكُم مِّنْهُ نَذِيرٌ مُّبِينٌ
"Allah'ın yanında başkasını tanrı kılmayın; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım."
Çeviri Yazı
velâ tec`alû me`a-llâhi ilâhen âḫar. innî leküm minhü neẕîrum mübîn.
كَذَٰلِكَ مَآ أَتَى ٱلَّذِينَ مِن قَبْلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُوا۟ سَاحِرٌ أَوْ مَجْنُونٌ
Onlardan öncekilere, herhangi bir peygamber gelince: "sihirbazdır" veya "Delidir" derlerdi.
Çeviri Yazı
keẕâlike mâ ete-lleẕîne min ḳablihim mir rasûlin illâ ḳâlû sâḥirun ev mecnûn.
أَتَوَاصَوْا۟ بِهِۦ ۚ بَلْ هُمْ قَوْمٌ طَاغُونَ
Öncekiler sonrakilere böyle mi vasiyet ettiler? Hayır; bunlar azgın bir millettir.
Çeviri Yazı
etevâṣav bih. bel hüm ḳavmün ṭâgûn.
فَتَوَلَّ عَنْهُمْ فَمَآ أَنتَ بِمَلُومٍ
Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin.
Çeviri Yazı
fetevelle `anhüm femâ ente bimelûm.
وَذَكِّرْ فَإِنَّ ٱلذِّكْرَىٰ تَنفَعُ ٱلْمُؤْمِنِينَ
Öğüt ver; doğrusu öğüt inananlara fayda verir.
Çeviri Yazı
veẕekkir feinne-ẕẕikrâ tenfe`u-lmü'minîn.
وَمَا خَلَقْتُ ٱلْجِنَّ وَٱلْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ
Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır.
Çeviri Yazı
vemâ ḫalaḳtü-lcinne vel'inse illâ liya`büdûn.
مَآ أُرِيدُ مِنْهُم مِّن رِّزْقٍ وَمَآ أُرِيدُ أَن يُطْعِمُونِ
Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem.
Çeviri Yazı
mâ ürîdü minhüm mir rizḳiv vemâ ürîdü ey yuṭ`imûn.
إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلرَّزَّاقُ ذُو ٱلْقُوَّةِ ٱلْمَتِينُ
Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır.
Çeviri Yazı
inne-llâhe hüve-rrazzâḳu ẕü-lḳuvveti-lmetîn.
فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُوا۟ ذَنُوبًا مِّثْلَ ذَنُوبِ أَصْحَـٰبِهِمْ فَلَا يَسْتَعْجِلُونِ
Zulmedenlerin, geçmiş arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır; cezalarını Benden acele istemesinler.
Çeviri Yazı
feinne lilleẕîne żalemû ẕenûbem miŝle ẕenûbi aṣḥâbihim felâ yesta`cilûn.
فَوَيْلٌ لِّلَّذِينَ كَفَرُوا۟ مِن يَوْمِهِمُ ٱلَّذِى يُوعَدُونَ
Söz verilen günün azabından vay o inkar edenlere!
Çeviri Yazı
feveylül lilleẕîne keferû miy yevmihimü-lleẕî yû`adûn.
Bölüm 51
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir. [1]
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir. [2]
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir. [3]
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir. [4]
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir. [5]
Esip savuran rüzgarlara, yağmur yüklü bulutlara, kolayca süzülen gemiler ve işleri yöneten meleklere and olsun ki, size söz verilen kıyametin kopması şüphesiz gerçektir. Ödeşme günü gelecektir. [6]
İçinde yörüngeler bulunan göğe and olsun ki, ey inkarcılar, siz, şüphesiz aykırı görüştesiniz. [7]
İçinde yörüngeler bulunan göğe and olsun ki, ey inkarcılar, siz, şüphesiz aykırı görüştesiniz. [8]
Bundan, dönebilecek kimseler döndürülür. [9]
Yalancılığı itiyat edinenlerin, bilgisizliğe saplanıp kalanların canları çıksın! [10]
Yalancılığı itiyat edinenlerin, bilgisizliğe saplanıp kalanların canları çıksın! [11]
İşlerin karşılık göreceği günün zamanını sorarlar. [12]
O, kendilerinin ateşte azap görecekleri gündür. [13]
Onlara: "Azabınızı tadın; işte acele beklediğiniz bu idi" denir. [14]
Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyi davrananlardı. [15]
Doğrusu, Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini almış olarak bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. Çünkü onlar, bundan önce iyi davrananlardı. [16]
Onlar, geceleri az uyuyanlardı. [17]
Seher vakitlerinde bağışlanma dilerlerdi. [18]
Onların mallarında muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı, onu verirlerdi. [19]
Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah'ın varlığına nice deliller vardır; görmez misiniz? [20]
Kesin olarak inananlara, yeryüzünde ve kendi içinizde Allah'ın varlığına nice deliller vardır; görmez misiniz? [21]
Rızkınız da, size söz verilen azap da yukarıdan gelir. [22]
Göğün ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir. [23]
İbrahim'in ikram edilmiş konuklarının haberi sana geldi mi? [24]
Onlar, İbrahim'in yanına girip: "Selam sana" demişlerdi, İbrahim de: "Selam size" demişti; içinden de, onların "tanınmamış bir topluluk" olduğunu geçirmişti. [25]
Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş, onların önüne sürüp: "Yemez misiniz?" demişti. [26]
Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı getirmiş, onların önüne sürüp: "Yemez misiniz?" demişti. [27]
(Yemediklerini görünce) onlardan endişeye düştü; "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğul sahibi olacağını müjdelediler. [28]
Bunun üzerine karısı hayretle seslenerek geldi, elleriyle yüzünü kapayarak: "kısır bir kocakarı!" dedi. [29]
Melekler: "Bu böyledir, Rabbin söylemiştir; doğrusu O, Hakim olandır, bilendir" dediler. [30]
İbrahim: "Ey Elçiler! Göreviniz nedir?" dedi. [31]
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler. [32]
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler. [33]
Elçiler: "Suçlu bir milletin üzerine, Rabbinin katından işaretli olarak, aşırı gidenlere mahsus sert taşlar göndermekle görevlendirildik" dediler. [34]
Bunun üzerine, suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık. [35]
Zaten orada, kendini Allah'a vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk. [36]
Can yakıcı azabdan korkanlar için, o beldede bir işaret, bir kalıntı bıraktık. [37]
Musa'nın başından geçenlerde de ibret vardır: Onu apaçık delille Firavun'a gönderdik. [38]
Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yüz çevirdi; "sihirbazdır veya delidir" dedi. [39]
Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti. [40]
Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik. [41]
Ad milletinin başından geçende de ibret vardır: Onların üzerine, uğradığı her şeyi bırakmayıp toza çeviren kuru bir rüzgar gönderdik. [42]
Semud milletinin başına gelende de ibret vardır: Onlara, "Bir süreye kadar zevklenin" denmişti. [43]
Onlar Rablerinin buyruğundan çıkmışlardı; bunun üzerine kendilerini gözleri göre göre yıldırım çarptı. [44]
Ayağa kalkacak güçleri kalmadı, yardım da görmediler. [45]
Daha önce de Nuh milletini cezalandırmıştık. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir milletti. [46]
Göğü, gücümüzle Biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz. [47]
Yeryüzünü biz yayıp döşedik: Ne güzel döşeyiciyiz! [48]
İbret alasınız diye her şeyi çift çift yaratmışızdır. [49]
De ki: "Öyleyse Allah'a koşusun; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım." [50]
"Allah'ın yanında başkasını tanrı kılmayın; doğrusu ben sizi O'nun azabı ile açıkça uyaranım." [51]
Onlardan öncekilere, herhangi bir peygamber gelince: "sihirbazdır" veya "Delidir" derlerdi. [52]
Öncekiler sonrakilere böyle mi vasiyet ettiler? Hayır; bunlar azgın bir millettir. [53]
Onlardan yüz çevir; sen kınanacak değilsin. [54]
Öğüt ver; doğrusu öğüt inananlara fayda verir. [55]
Cinleri ve insanları ancak Bana kulluk etmeleri için yaratmışımdır. [56]
Onlardan bir rızık istemem; Beni doyurmalarını da istemem. [57]
Şüphesiz rızıklandıran da, güç ve kuvvet sahibi olan da Allah'tır. [58]
Zulmedenlerin, geçmiş arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır; cezalarını Benden acele istemesinler. [59]
Söz verilen günün azabından vay o inkar edenlere! [60]